SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Harun GÖRMÜŞ
 
 
 
Makale Tarihi :  10.11.2022
Para Getirmeyen İşler Yapmak..

“(Mal, mülk ve servette) çoklukla övünmek sizi tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi. Öyle ki (bu), mezarı ziyâretinize (kabre gidişinize) kadar sürdü” (Tekâsür 1-2).

Para kelimesi Türkçe’ye, Farsça “pâre” (küçük parça) sözcüğünden geçmiştir. Para bir ülkenin para sahasına dâhil olan mâdeni ve banknot sistemini içeren tüm para varlığıdır. Para, mal ve hizmet takasını sağlar. Para, aslında bir malı alabilme ve mala sâhip olabilme aracıdır. Bu nedenle para demek mal-mülk demektir. Para eskiden deniz kabuğu, bakır, altın, gümüş vs. olabilirken, modern zamanlarda ise metâl ve daha çok kâğıt banknot şeklinde kullanılmış, internet ile birlikte artık dijitâl, sayısal ve sanal hâle gelmiştir. Artık “cebinde yada kasanda kaç para var” şeklinde değil; “bankada, hesâbında, kartında, ekranda vs. ne kadar kredin ve ne kadar miktârın var” şeklinde bir kullanım vardır. Gerçi sûni-sanal hâle geldikçe paranın değeri düşmektedir. Sanal ve dijitâl olunca 1’in yanına istenildiği kadar 0 koyulabilir ve para çoğalabilir. Fakat çokluk o şeyin değerini düşürür. Para sanallaştıkça değeri düşer, en azından garibanlar ve genel halk-kesimi için bu böyledir. Parayı emek ile değil de spekülasyon ile kazananlar için ise sanal-dijitâl para büyük bir fırsat ve sonsuz bir kazanç kapısıdır.

Târih boyunca tüm zamanlarda ve tüm mekânlara paranın ve malın yâni kazancın bu kadar değerli görülmesi ve paranın merkeze alınmasının nedeni, insanların yaşamalarının yiyip-içmeye, giyip-gezmeye bağlı olması, insanların bu kazancı edinmeye mecbûr olmaları ve bunun da mal ve para ile sağlanabilmesidir. Bu, doğal ve normâl sınırlarda olunca bir sorun olmaz ve doğru bir davranış olur. Fakat hiç-bir zaman para doğal ve normâl sınırda kalmaz da insanlar ihtiyâcından fazlasını kazanmak ve edinmek için çabalarlar.

Paranın bu kadar merkeze alınmasının bir başka sebebi ise, insanların yaptıklarını hep para için yapıyor olmalarıdır. Yaptıkları karşılığında hep bir maddî-dünyevî çıkar beklemeleri nedeniyledir. İnsan tüm zamanlarda ama özellikle bir “para uygarlığı” olan modernizm ile birlikte paraya ve kazanca kilitlenmiştir. Öyle ki modern insan paraya meftûn ve râm olmuş durumdadır. Oysa insanın diğer varlıklardan farklı olmasının ve yaratılışının amacı, sâdece maddî-fizîkî bedenini beslemek ve yaşatmak değil, bir rûha ve kâlbe de sâhip olduğu için, “rûhunu, vicdânını, zihnini ve kâlbini de besleyecek ve tatmin edecek şeyler yapmak”tır. Bu da “para getirmeyen işler yapmak”la olabilir.

Târih boyunca tüm fitne, fesat ve zulmün arkasında, para getirmeyen işlerin yapılmaması yada yeterince yapılmaması vardır. Para getirmeyen işlerin yapılması azaldığında yada hiç olmadığında; adâletsizliğin, eşitsizliğin, haksızlığın, ahlâksızlığın, şirkin, küfrün ve zulmün ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Para getirmeyen işler yapmak, madde, nefs ve haz için vs. çalışmaya ara vermeyi yada bunlar için çalışmayı azaltıp kısmayı gerektirir. Böylece rûha, kâlbe, merhâmete, vicdâna ve zihne zaman ayrılmış ve insanın bu yönleri de beslenerek tatmin edilmiş olur. Çünkü maddî ve mânevî iki yön birden beslenip tatmin edilmediğinde insan tam anlamıyla tatmin olamayacak ve huzursuzluğu bitmeyecektir. Hattâ aslında insanın rûhî, kâlbî ve zihnî tarafı daha çok beslenip tatmin edilmediğinde insan gerçek ve tam anlamıyla bir tatmine ulaşamayacaktır. Çünkü Allah: “Bunlar, îman edenler ve kâlpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kâlbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur” (R’ad 28) der. Demek ki kâlplerin tatmin olabilmesi için “para getirmeyen işler” de yapmak ve para getirmeyen işlerin, para getiren işlerden bir tık daha fazla olması gerekmektedir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran bir özelliği de, para-ve maddî kazanç getirmeyen işler de yapabilmesidir.

Para getirmeyecek olan işler, Allah rızâsı için yapılan işlerdir. Tüm ibâdetler; namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek, kurban kesmek, infâk etmek, hicret etmek, sâlihlerle birlikte olmak, İslâm devleti ve medeniyeti kurmak için çalışmak, Allah yolunda malını ve canını ortaya koyarak cihad etmek ve savaşmak, Allah için yola çıkmak ve eziyetli işlere sabretmek ve katlanmak, Allah’ın indirdiği Kur’ân’ı hakkıyla okumak, üzerinde düşünmek ve onu amel-eyleme dökerek sâlih amellerde bulunmak, Peygamberimiz’in güzel örnekliğini tâkip etmek, İslâm-merkezli bir tasavvura, düşünceye ve zihne sâhip olmak için çalışmak, bu minvâlde düşünmek, konuşmak ve yazmak, bunun için de uykudan, zamandan, rahatlıktan, keyiften ve hazdan kısarak Allah rızâsına dönük işler için zaman açmak ve zaman ayırmak, bir işi yapmaya maddî ve fizîkî gücü yetmeyenlere yardım etmek, mânen zor durumda olanlarla dertleşmek, konuşmak ve onları rahatlatmak, tebliğde ve dâvete bulunmak, insanlara karşılıksız yardım ederek kazanılan yada üretilen şeylerden paylaşmak, bencillikten, hırstan, hevâ ve hevesten kurtulmaya çalışmak, şirki, küfrü, zulmü, adâletsizliği, haksızlığı, ahlâksızlığı önlemeye çalışmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için gayret göstermek yâni sâdece Allah rızasını gözetecek şekilde işler yapmaktır, para getirmeyen işler yapmak.

Ne kadar akla ve mantığa aykırı ve ters şeyler bunlar değil mi!. Şeytan ve nefs hemen devreye girer ve “niye böyle bir şey yapasın ki!, insanlar buna değer mi, bana yardım eden var mı?” gibi düşünceler hemen zihinleri kuşatıverir. Cevap: “Allah rızası için”dir. Modern insan Allah rızâsı için bir şey yapmayı mantıklı bulmaz, absürd ve zarârına bir iş yapmak olarak görür, hattâ para getirmeyecek işler yapmayı “dehşet verici bir iş” olarak görür. Bedâvaya daha doğrusu Allah rızâsı için iş yapınca kendini enâyi gibi görür ve keriz gibi hisseder. Bu yüzden de yaralı parmağa bile işemez. “Neme lâzım, iyilikten maraz doğar, insanları alıştırmamak lâzım” diye düşünür. Oysa para getirmeyen işler yapmak, maddî kazanç getirmese de mânevî kazanç sağlar. Allah rızâsı için iş yapıldığında, karşılığı Dünyâ’da huzûr, mutluluk ve sevgi olurken, âhirette ise cennet olur. Para getirmeyen işler yapmak insanı mutlu eder ve huzurlu kılar, gönlünü zenginleştirir ve kâlbini rahatlatır. Üstelik takvâsını ve îmânını arttırır. İnsanın Allah’a olan îmânı ve güveni artar. Bu da kişinin huzûr ve güven içinde olmasını sağlar.

Para getirmeyen işler yapmanın bir yönü de infâk etmektir. Yâni paranın ve malının bir bölümün Allah rızâsı için paylaşmaktır. Bu, görünüşte maddî bir kayıp olarak gözükür. Para getirmeyen işer yapmak maddî anlamda ve  ilk bakışta “para kaybettiren işler yapmak” anlamına gelebilir. Fakat bu tam-aksine, Allah katında “1’e 700 kazanmak” anlamına gelir: “Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tâne bulunan bir tek tânenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat-kat arttırır. Allah (ihsânı) bol olandır, bilendir” (Bakara 261). Müslümanlar fâiz olarak ödedikleri paraları, “karz-ı hasen” yâni güzel borç olarak verselerdi, Dünyâ cennete dönerdi.

Para getirmeyen işler yapmak güçlü ve sağlam bir îman, kararlılık ve takvâ ister. Lâkin insanlar kişileri, îmânına, ihlâsına, ameline göre yada düşüncelerine-zihnine göre değil, malına-mülküne, parasına ve makâmına göre değerlendiriyor. Modern müslümanlar da dâhil insanlara “Allah rızâsı için” bir şey yapmak, “bedâva iş” olarak görülüyor. Fakat şu unutulmasın ki, cennete çok parası olanlar değil, îmânı, takvâsı ve sâlih ameli sağlam, güçlü ve çok olanlar gidecektir. Zîrâ cennette para geçmez.

Dünyâ’nın en basit şeyi, “bir şeyi parasını vererek almak”tır. Dünyâ’nın en kolay şeyi, “parayla iş yaptırmak”tır. Dünyâ’nın en zor şeyi ise “karşılıksız iş yaptırmak”tır. Para getirmeyecek işler yapmak zor bir iştir. Bu nedenle para getirmeyen işler yaparak kendini/kendilerini paralayan birisi/birileri olmadıkça Dünyâ ve insanlık, maddî yada mânevî olarak olumlu anlamda değişmez. İşte bu yüzden mesele, “kendini paralayacak birilerinin olması yada olmaması” yâni para getirmeyecek işler yapacak birilerinin olup-olmaması meselesidir. Îman etmek, “Allah rızâsı için paralanmayı göze alabilmeyi” gerektirir. Modern insan ve modern müslüman, çalışmadan para kazanılamayacağını ve zengin olunamayacağını çok iyi biliyor ama, Allah’ın emirlerini yerine getirmeden ve bunun için de “para getirmeyen işler yapmadan” cennete girebileceğini umuyor. Böyle bir şey mümkün değildir. Belki Dünyâ’da piyangodan çıkan parayla zengin olabilirsiniz ama, cennete öyle bedâvadan giremezsiniz.

Modern Dünyâ’ya ve modern insana “menat putu”=mâni (money) para” hâkimdir. Bu yüzden modern insan, para için kendini para-layan varlıktır. Modern insanın gözünü “para” bürümüştür. Modern insan için bütün sorunların ve zorlukların nedeni “yeterli(!) paranın olmayışı”dır.

Para, dünyeviliğin simgesidir ve târih boyunca insanlar, “para” ile ifâdesini bulan “mal çoğaltma koşuşturmacası ve yarışı” içerisinde olmuşlardır. İnsan tabî ki nafakasını kazanmak için çalışacak ve ihtiyâcını karşılayacaktır. Fakat para yada mal kazanma, insanın Dünyâ’da imtihanda olduğunu unutturan en büyük etkendir. Mesele, “bir insanın parası cebinde mi, yoksa gönlünde mi” meselesidir.

Ne kadar çok para harcarsanız, o kadar az düşünürsünüz. Para, “adanmış” mü’minlerin dışında, kişilerin düşüncelerini değiştirip şekillendirir. Para çoğaldıkça merhâmet azalır ve acımasızlık başlar. Servet, sâhiplerinde şiddetli bir “yönetme ve yönlendirme isteği/arzusu” oluşturur. Parayı bulanlar, yönetimi de kendileri yapmak isterler. Servetin oranı, yönetilecek alanın büyüklüğünü belirler. Tüm insanların sâhip olduklarından daha çok servete sâhip olanlar, tüm Dünyâ’yı ve tüm insanları yönetmek ister. İşte şirk budur. Bu yüzden sınırı aşmış olan zenginlik, mutlakâ şirki, küfrü, sapmayı, merhâmetsizliği, vicdansızlığı ve zulmü de yanında getirir.

İnsan “paranın her kapıyı açtığını” gördüğü ve anladığı zaman bozulmaya başlar. Bu nedenle de genelde tüm Dünyâ, özelde ise Türkiye, “parasını verdikten sonra” her türlü günahın işlenmesinin serbest olduğu bir yer hâline gelmiştir.

Kapitâlizm “huzûr İslâm’dadır” sözünün yerine “para var huzur var” sözünü getirmiştir. Fakat bir türlü huzûra eremediği gibi tüm Dünyâ’nın huzûrunu kaçırmıştır. Zîrâ parayla yada “sâdece parayla” huzur olmaz. Kapitâlizmde, parayı veren düdüğü çalar. Düdüğü çalanlar ise başkalarını rahatsız ederler.

Kapitâlizme göre âhirette ilk sorulacak soru: “Dünyâ’da kaç para kazandın?” sorusudur. Kapitâlizmin âyeti: “Paranız yoksa kıymetiniz yoktur” iken, Kur’ân’ın âyeti: “Duânız yoksa kıymetiniz yoktur” (Furkân 77) şeklindedir.

Târih boyunca olan şey şudur: Zengin yatarak para kazanır; fakir ise çalışarak onu besler. Garibanın para kazanması zorlaştıkça, zenginlerin para kazanması kolaylaşır. Para, parası olmayan insanları değersizleştirir yada değersiz gösterir. Çünkü parası olan için karşıdaki insan çok da önemli değildir. Zîrâ bir ihtiyaç durumunda, bir insanın yerine bulabileceği ve işini yaptırabileceği başka bir-çok insan vardır. Paranın hâkim olduğu yerde ne rûh, ne anlam ne de ahlâk kalır. Para kazanmanın en yüce değer olduğu bir dünyâda hiç-bir şeye îtirâz edemezsiniz, zîrâ tutarsız olur.

İnsanlar paraya güvendikleri kadar hiç-bir şeye o kadar güvenmezler. Bu güven “îman”a dönüşmüştür. Para tüm zamanlarda “para-lel bir din” olmuştur. Para, kitlelerin afyonuna dönüşmüştür. Böyle olduğu için para, “hakkın önündeki en büyük para-van” hâline gelmiştir.

“Zarar dosttan yapılır”. “Para dosttan kazanılır” sözü kapitâlist bir sözdür. “Dost”lar arasında paranın lafı olmaz. Zâten para-merkezli yaşayanlara hiç-bir rakam yetmez. Çünkü para arttıkça bereket azalır. Bereket, paranın sigortasıdır. Çok para, bereketsiz olur. Çokluk, bereketsizliktir. Ekonomiyi öyle bir hâle getirdiler ki, paranın değeri “durduğu yerde” çoğalmadığında, “durduğu yerde” azalmaktadır.

Îtibarlarını paradan alan kişilerin “beş paralık” bile değeri yoktur.

Kâlpler gerçek anlamda ne malla-mülkle-parayla, ne de makamla-kadınla tatmin bulur. Kâlpler ancak ve ancak Allah’ın zikriyle; yâni ilim, amel ve eylem bütünlüğü ile tatmin bulur. Bu da, “para getirmeyen işler yapmak”la olur. Sevap getiren işler yapmak için para getirmeyen işler yapmak gerekir.

Peygamberimiz: “Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır-paradır” (Tirmizî, Zühd 26, Hadis no: 2337) der.

 O-hâlde para ve maddî çıkar için olmayan eylemleriniz de olsun. Para getiren işler kadar para getirmeyen işler de yapın.

 “De ki: Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, dirimim ve ölümüm (yâni tüm hayâtım) âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır” (En-âm 162) âyetini, para getirmeyen işler yapmadan okuyamaz ve idrâk edemezsiniz.

Herhâlde şu âyetler “para getirmeyen işler yapma”nın zirvesidir:

“Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kafur olan bir kadehten içerler. Allah’ın kullarının kendisinden içtikleri bir kaynak; onu fışkırttıkça fışkırtıp akıtırlar. Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar. Ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. ‘Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızâsı) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz’ derler. Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir” (İnsan 5-11).

En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.