SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Kimya Mühendisi
Yazar Osman BORUCU
 
 
 
Makale Tarihi :  11.07.2014
Helal üretim

Sözlerime Hipokrat'ın bir sözüyle başlamak istiyorum: İLAÇLARINIZ GIDANIZ OLMASIN, GIDALARINIZ İLACINIZ OLSUN! Bu sözlerin doğruluğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Maalesef toplumumuz öyle bir çıkmaza girmiş ki, sağlıksız beslenme sonucunda duçar olduğu hastalıkların tedavisini de kimyasal ilaçlarda aramaktadır. Hâlbuki onu hasta eden kimyasallarla üretilmiş, sağlıklı bir gıda olmaktan ziyade sağlığı bozan KİMYASAL FORMÜLASYONLAR haline getirilmiş, raf ömrü uzatılmış, lezzetini arttırmak, daha çok tüketimini sağlamak üzere içerisine katılan katkı maddeleri sayesinde hem insanlara hem de çevreye zarar verilmiştirŞuna inanıyoruz ki; insan toprak ve sudan yaratılmıştır. İnsanın yediği her gıda da toprak ve sudan elde edilmektedir. Bizim topraktan ve topraktan beslenen bitki ve hayvanlardan elde ettiğimiz gıdalarımıza ne kadar az müdahale edilirse o kadar sağlıklı, gıdalarımız ne kadar çok işlem görürse sağlığımıza o derece zararlı hale gelmektedir. Gıdalarımızın dışında kullandığımız diğer ihtiyaç maddelerimize gelince… Mesela daha hijyenik olsun diye çamaşırlarımızda, bulaşıklarımızda kullandığımız deterjanlarımızda kullandığımız SLS, SLES, LABSA, yağ sökücü SOLVENT’LER, FORMALDEHİD gibi kanserojen ve tabiatta biyolojik olarak çözünmeyen maddelerin yanında; Avrupa Birliği Ülkelerinin öngördüğü miktarın tam onbeş katı FOSFAT kullanılmak suretiyle sularımızdaki canlı hayat yok olmakta, son 30 yılda ülkemizdeki balık çeşitliliğinin 10 kat azalmasına sebep olmaktadır. Bulaşık deterjanı, çamaşır deterjanı, halı şampuanı, saç şampuanı, sıvı el sabunu, diş macunu gibi değişik amaçla üretilmiş birçok temizlik malzemesinin neredeyse formülleri birbirine çok yakın. Bunlarda beyaz ve parlak görünmek asıl gaye. Beyaz çamaşır ve tüllerin daha beyaz ve parlak görünümünü sağlamak üzere katılan fosfatlar, mavi boncuklu diye reklam edilen GÖZTAŞI (CuSO4:Bakır sülfat) çamaşırlarımızla birlikte derimiz tarafından emilerek alerji ve astımı tetiklemektedirler. Ülkemizin saygın kuruluşlarından olan; Çekmece Nükleer Enerji Enstitüsünün yapmış olduğu bir araştırmada çeşitli deterjanların ve zeytinyağı sabununun çatal-kaşık, porselen tabak, bardak, lif vs. gibi çeşitli maddeler üzerinde durulamadan sonraki kalıntıları incelenmiştir. En çok kalıntı sırasıyla ovma etkili toz deterjan, toz ve krem deterjan, sonra sıvı deterjan, en az kalıntının ise zeytinyağlı sabunda görüldüğü tespit edilmiştir. Diş macunlarında kullanılan fosfatlar ise diş yüzeyinde film oluşturarak beyaz ve parlak görünmelerini sağlarlar. Fakat dişlerde oluşan bu film tabakası gıdalarla birlikte bünyemize girerek vücutta Ca (Kalsiyum) dengesini bozarak kemik erimesine yol açmaktadır. Ayrıca diş macunlarına katılan Sodyum florür’ün sinir sistemini etkileyerek, beyin fonksiyonlarına zarar verdiği tespit edilmiştir. Tarihte 2. dünya savaşı esnasında Alman ordularının esir kamplarında tuttukları esirlerin beyinlerini kontrol etmek maksadıyla içme sularına Sodyum florür   kattıkları tespit edilmiştir. Daha çok ürün elde etmek maksadıyla kimyasal gübrelerle küle çevirdiğimiz toprağımızda bizden önceki nesil toprağı nadasa bırakır ve dinlendirirdi. Biz ise bırakın nadasa bırakmayı yılda 3 ürün almak maksadıyla hızlı üretime yöneldik. Rize Ziraat Borsası Başkanı: ÇAYIN DİBİNE BOMBA KOYDUK demiştir. Bombadan kastı; dinamitin hammaddesi olan NİTRAT GÜBRESİ ‘dir. Şimdi ise toprak bittiği için akvaryum tarzı üretimle topraksız üretim yapmaya başladık.

Bu şekilde yılda 6 kat daha fazla ürün elde edilmektedir. Fakat bu ürünlerin sağlıklı olup olmadığına hiçbirimiz dikkat etmedik. Üretici cebine girene baktı. Bunu Almanya’da yapılan bir araştırmayla pekiştirecek olursak: Almanya’nın Karaorman Bölgesi’nde 1985-1996 yılları arasında yapılan bir araştırmada; belirlenmiş pazar ve marketlerden alınan aynı sebze ve meyvelerdeki vitamin –mineral kayıplarının %70-90 arasında olduğu tespit edilmiştir. Nitrat ve Nitrit kullanımı bununla da sınırlı kalmamış, işlem görmüş et ürünlerinin kırmızı görünmesi maksadıyla carmin böceğinden elde edilen boya ile birlikte ürüne katılan %50 oranındaki yağın et gibi görünmesi sağlanmıştır. Kontrolsüz bir şekilde üretime giren nitrat ve nitritler sonucunda ürik asit miktarı artmış, ülkemizde 70.000 insan 5. derece diyaliz hastası olup, haftanın 3 günü diyalize mahkum olarak yaşamakta, böbrek nakli beklemektedir.

Her bir hastanın yıllık diyaliz masrafının devlete maliyetinin 30.000 tl. olduğunu göz önüne alırsak, maddi ve manevi kaybımızı siz hesaplayın. Sağlıklı ve dengeli beslenme kültüründen habersiz insanımız ne yediğinin, nasıl beslendiğinin, bu beslenmesinin ileride nasıl sağlık sorunlarını beraberinde getireceğinin farkında değildir

Hepimiz biliyoruz ki beslenmemizin %50 si Karbonhidrat, %25 i protein, %20 si yağlar, %5de vitamin ve minerallerdir. Bu beslenme tablosuna göre toplumumuzun beslenme tarzını kıyaslarsak; Her sabah işe, okula giderken ne yediğimize, işyerinde ve okulda seyahat esnasında nelerle öğünümüzü geçirdiğimize bir göz atalım. Sabah kahvaltı yapmadan evden çıkan anne-babalar ve çocukların poğaça, çay, şekerli meyve suları, asitli içecek, cips, bisküvi, gofret v.s.türü yiyeceklerle beslenmemize %100 karbonhidrat almış oluyoruz. Poğaça beyazlatılmış, içinden özü ve kepeği alınmış ve içerisine %60-75 oranında margarin katılarak üretilmiş bir yiyecektir. Margarinin zararının ne olduğunu ve beyazlatılmış rafine unun bize ne derece zararlı olduğunu ilerideki bölümlerde izah edeceğim. Vücudumuzun yapı taşı olan ve bağışıklık sistemimizin temelini oluşturan protein, vitamin ve minerali en önemli öğünümüz olan kahvaltıda alamazsak, bütün gün aktivitemizi neyle karşılayacağız? Yapılan bir ilmi araştırmada, “Bir insanın bağışıklık sistemi 1,5 Kg SAF PROTEİN den oluşmaktadır” denilmektedir. Bir insanda günlük alınan protein miktarı ne kadar yüksekse, o insan o kadar neşelidir. Aksine bir insan ne kadar az proteinle beslenirse o kadar bitkindir.  Gelelim öğle yemeğine. Yüksek ısıda kızartılmış, margarin yağlarıyla hazırlanmış, lezzet vermesi için ketçap ve mayonez ilave edilmiş, aroma ve lezzetini arttırmak ve yiyenleri bağımlı hale getirmek için içerisine halkımızın Çin Tuzu olarak bildiği MSG (Mono sodyum glutamate) ilave edilmiş hazır çorba ve fastfoodlar ve acrylamide dönüşmüş patates kızartmalarından yakamayacağımız kadar yüksek kalori ve kanserojen madde yüklemekten başka bir işe yaramamaktadır. 

Akşam yemeğinde ise bilhassa metropol şehirlerimizde yaşayan insanımız geç vakit evine gelerek hele evin hanımı da çalışıyorsa en pratik olarak ya makarna haşlayacak, ya da ambalajlanmış, raf ömrü kimyasallarla uzatılmış bol kalorili hazır gıdalar tüketecek. İşyerinde akşama kadar içilen ve sayısı 20’ yi bulan şekerli çaylar ve meşrubatlar, kadınların toplantılarda, ikramlarda  tükettiği bol kalorili ve yağlı gıdalar sayesinde toplumumuz çağın hastalığı OBEZİTE’ ye sürüklenmektedir. Yukarıda belirttiğimiz dengeli beslenmede almamız gereken gıdaları neredeyse hiç sebze, meyve ve proteinli gıdalar almadan nasıl sağlayacağız?

Süt ve yoğurdun tabii ve günlük tüketimi ile sindirim için gerekli probiyotiklerin alınması gerekirken, biz küçük yaştaki çocuklarımıza süt ve yoğurdu tükettirmek için; hijyen sağlayacağız bahanesiyle, yüksek ısı ile tamamen mikroplardan arındırılmış (bu arada sindirimi gerçekleştirecek faydalı mikropların da yok edildiği), içerisine çocukları bağımlı hale getirecek şeker ilavesiyle ve carmin böceğinden elde edilen boya ile renklendirilerek albeni sağlanan hiçbir faydası olmayan ürünleri sunmaktayız. Çocuk yaşta başlattığımız bu şeker alışkanlığı çocuklarımızın neredeyse her yiyeceğine girmiş durumda. Daha önceki nesillerin tükettiği bal, pekmez, kuru meyvelerin yerini sırasıyla rafine şeker, daha sonra da nişasta bazlı şeker almıştır.

Neredeyse gıdalarımızın %40 ı mısır şurubuyla tatlandırılmaktadır. Mısır şurubu, kullanımı kolay ve üründe stabilizeyi sağladığı, daha ucuza temin edildiği için üreticiler tarafından tercih edilmektedir. Fakat tüketici açısından ele alındığında, diğer şekerler her dokuda metabolize olurken, fruktoz   sadece karaciğerde metabolize olduğundan karaciğere yük bindirmekte, insülin direncini arttırarak pankreas ve karaciğer kanserlerine, gut hastalığı ve romatoit arterit’e yol açmaktadır.  Obezite, kanser, kalp-damar hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon, Felç, Alzheimer, Parkinson, Romatoit arterit, astım ve alerjik hastalıklar, kas hastalıkları, sinir hastalıkları v.s. gibi asrın hastalıkları  her geçen gün hızla artmaktadır. Hastalıklarımızın sayısı arttıkça, ilaç tüketimimiz de katlanarak yükseldi. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında tükettiğimiz ilaç miktarı 700 milyon kutu iken, 2012 de 1,9 milyar kutuya ulaşmıştır.

First Page Next Page 1 2 3 4 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 4 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.