Bu yazımız bir önceki yazımızla birlikte okunmalı.
İslam iktisadı denince ne anlıyoruz, sorusuna bigayri haddin cevap vermeye çalışıyorduk.
Malın, yani servetin bir kıyam sebebi olduğunu, insana bunun için verildiğini bilmeliyiz. Allah der ki: 'Sizin için bir kıyam olarak yarattığımız mallarınızı sefihlere bırakmayın'.
'Kıyam' hem ayağa kalkmadır, hem de ayakta durabilmedir. Yani ayakta iseniz düşmemeniz için, düşmüşseniz ayağa kalkabilmeniz için mala/servete sahip olmalısınız.
Sefih, harcama özürlü kimsedir. Harcarken kârını zararını hesap edemeyecek kadar yufka akıllı olandır. Sefih olan insana kısıtlılık/hacr uygulanır. Sefihin zıddı reşittir.
İslam iktisadı adına bir başka dikkat noktası da bölüşümdür: Servete sahip olmalısınız ama bölüşmeyi de bilmelisiniz. Bunun ahlaki ve hukuki mekanizmalarını oluşturmalısınız. Kur'an-ı Kerim'de ilk inen Mekkî ayetlere baktığımızda ağırlıklı biçimde bir verme ve bölüşme vurgusunun olduğunu görürüz. Servet yığıp sayanlara tehditler savrulur. Bu ayetlerden zenginliğin de bir risk olabileceğini anlarız. Daha birinci surede 'İnsan müstağni olunca haddini aşar' denerek insan tabiatına dikkat çekilir. 'Müstağni' kelimesini, tuzu kuru, ihtiyaçsız ya da zengin diye de anlayabilirsiniz. Bu tema Mekki ayetlerde o kadar ağırlıklıdır ki, böyle bir iki paragrafla anlatılamaz. Vaktiyle bu konuda 'İslam'da Zenginlik ve Fakirlik Kavramları' diye bir kitapçık karalamıştım.
Elbette İslam iktisadı söz konusu edildiğinde zekâtın çok önemli ve müstesna bir yeri vardır. Bazılarının sandığı gibi zekât gönüllü bir tasadduk değildir. Tahsisi bir vergi olarak devletin fonksiyonları arasındadır. Toplanması, dağıtılması ve verileceği yerlere ulaştırılması devletin yapacağı işlerdir ve zekât icbaridir. Bir İslam toplumunda servetin yeniden dağılımının, gelir dağılımının en önemli araçlarından biri zekâttır. Tasarrufların atıl bırakılmamasını, piyasaya üretime ya da ticarete yönlendirilmesini sağlayan da zekâttır.
Zekât Kur'an-ı Kerim'de faizin alternatiflerinden biri olarak sunulur. 'Allah ribayı azaltır, bereketsiz kılar, zekâtları ise artırır' (2/276) denir. Gerçekten de işin muhasebesini bilenler faizin makroekonomide bir artış sağlamadığını, zekâtın ise gelir dağılımı oluşturması gibi sebeplerle ekonomiyi canlandırdığını, toplam serveti artırdığını söylerler. Zekâtın sosyal güvenliği sağlaması gibi mucizevi yönleri de vardır ama onları sonraya bırakıyoruz.
Faiz yasağı İslam ekonomisinin diğer ana özelliğidir. Faiz paranın başlı başına bir kazanç faktörü görülmesi anlamına gelir. Servetin bir sömürü aracı olarak kullanılması demektir. Enflasyonun ve fiyat artışlarının en büyük sebebi faizdir. Faiz bir sünger gibi en alttakinden başlamak üzere en üstekine doğru servetin haksızca ve ahlaksızca emilmesidir.
Kapitalist ekonomistler faiz olmadan sermaye birikiminin olamayacağını, sermaye birikimi olmadan da büyük teşebbüslerin, fabrikaların kurulamayacağını, dolayısıyla da kalkınmanın olmayacağını iddia ederler. Gerçi kalkınmanın ne olduğu da tartışılır ama teşebbüs için gerekli sermayeyi toplamanın başka yolları da bulunabilir. Eğer bugünkü gibi kumar ve garar içermiyor olsaydı borsa faizin alternatiflerinden biri olurdu. Ayrıca bütün olumsuzluklarına rağmen Katılım Bankaları da yine faizin alternatifleri arasındadır. Dikkat edilirse bu iki kurumun, sağlam çalışmaları halinde faizli bankalardan farkları şudur:
Islah edilmiş, yani spekülasyonlardan, faizden, kumardan, aşırı bilinmezliklerden, kısaca haramlardan arındırılmış bir borsa müteşebbislerin sermaye ihtiyacını temin eder, bunun karşılığında gelirlerinin bir kısmının reel olarak halka dağılmasını sağlar. Ne var ki, bugünkü haliyle borsa bu olumsuzluklardan arındırılabilmiş değildir. Bunun için de biz şimdilik borsanın meşru bir kazanç aracı olmadığını söylüyoruz.
Katılım bankaları ise topladıkları parayla ticaret yaparlar, sonuçta onlar da aynı işi yapmış olurlar. Bu sebeple Allah faizin bir alternatifi olarak da ticareti gösterir. 'Faizle alışveriş arasında ne fark var, ikisi de kâr ederek satma değil mi?' diye soran müşriklere, 'Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır' şeklinde veciz bir cevap verilmiştir. Yani fark, birinde paranın parayla satılması, diğerinde alışveriş yapılmasıdır.
Kur'an-ı Kerim'de faizin cezası kadar şiddetli bir ceza hiçbir günah için zikredilmemiştir: 'Eğer faizi bırakmazsanız, Allah'tan ve Resulü'nden bir savaşla karşı karşıya olduğunuzu bilin'. (2/279). |