Merhaba. Son birkaç yıldan bu tarafa değişik televizyon kanallarında din üzerine bir çok program yapıldı ve yapılmakta.
Hatta son birkaç aydır gerek yazılı ve gereksede görsel medyada misyonerlik, mezhepler ve tarikatlar üzerine konuşmalar yapılmakta, yazılar yazılmakta.
Bugün, bu konuda benimde bir şeyler yazmama neden oldu.
Türkiye büyük çoğunluğu (yaklaşık %95-96) müslüman bir toplum. Türkiye dünyadaki diğer bütün müslüman memleketler içerisinde en modern ve en ileri olanı.
Hemen hemen her kesin evinde kutsal kitabımız Kuranı Kerim var. Kılıfında, yüksekçe bir yerde asılı olarak duruyor. Ve genel olarakta arapça.
İşim gereği bir çok insanla tanışıyor ve bir çok insanlada biraraya geliyorum. Yeri gelipte Kuranı Kerim üzerine konuşulduğu zaman,
bu insanların büyük bir çoğunluğunun Kuranı Kerimin içeriği hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını gözlüyorum.
Ancak, ezberledikleri birkaç tane surenin olduğunu belirtiyorlar. Ne yazıkki, ezberledikleri surelerinde anlamlarını bilmediklerini belirtenlerde çoğunlukta.
İnsan anlamanı bilmediği bir şeyi neden öğrenir ve neden ezberlerki. Halbuki, Kuranı Kerimde birçok yerde “Bu Kitap okunup anlaşılmak içindir” diye emir vardır.
İbadetini tamamlayan bir müslüman dua ederken, Allahtan istediklerini ve dilediklerini arapçamı istiyor? Hayır. Yani, ibadetin bir kısmı arapça bir kısmıda Türkçe.
Değerli okuyucu, her müslümanın enaz bir defa Kuranı Kerimi baştan sona kadar Türkçe olarak okuması gerekir. Kafanızdaki tüm sorulara aradığınız cevapları bulabilirsiniz.
Çünki, Kuranı Kerim “Beni okuyan nasibini alır” buyuruyor.
Zebur, Tevrat, İncil ve Kuranı Kerim bilinen dört tane semavi kitap. Kuranı Kerim, içinde bilim bulunan yeğane semavi kitaptır.
Zaman içerisinde değişime uğramayan yeğane şey Kuranı Kerim’dir. Zamanla, yaşadığımız bu dünyada ve bu alemde her şey değişime ve değişmeye mahkumdur.
Ancak, bu alemde zamanla değişmeyen tek şey Kuranı Kerim’dir. Kutsal kitabımız yaklaşık 1400 yaşında. Kuranı Kerim 57. Suresinin 25. ayetinde:” size demiri indirdik,
onda güç, şiddet ve şifa vardır” diyor. İşte, insanoğlu demiri kullanarak silah yapıyor(şiddet), insanoğlu binalar, barajlar yapıyor (güç).
Ya şifa. Kandaki demir eksikliği anemidir. Demir eksikliği tıpta son yüzyılda ortaya konmuş bir gerçektir.
Halbuki, kutsal kitabımız bu durumun işaretini bundan 1400 yıl önce vermiştir. Değerli okuyucu, Kuranı Kerim bir fizik, kimya, matematik veya bir tıp kitabı değildir.
Kuranı Kerimi baştan sona kadar okuduğunuz zaman daha bunun gibi Onun içerisinde nice bilimlerin olduğunu göreceksiniz.
Hatta o kadarki, daha henüz insanoğlunun henüz keşfetmediği bir çok konuya işaret etmektedir.
Peygamberimiz veda hutbesinde:” Bilime ve bilim adamlarına saygı duyunuz” diyerek vasiyyet etmişlerdir.
Kuranı Kerimin inişindeki ilk ayeti “Oku” dur.
Bu ayetin devamı ise:” insana bilmediklerini belleten kalemle yazmayı öğreten Allah, en büyük kerem sahibidir.”
Hayatım ilimle, okumakla vede araştırmayla geçmekte.
Hücrenin yapısına, kimyasına girdikçe bilinmeyenleri tanıyıp öğrendikçe, bu muhteşem düzenliliğin karşısında ne kadar az şey bildiğimi görüyorum.
İlmim artıkça ne kadar güçsüz olduğumu anlıyorum. Araştırmak, öğrenmek, ilim tahsil etmek, aynı zamanda Allaha yapılan ibadettir.
Çünki, bilimi öğrendikçe ne büyük bir düzenin belirli kurallar dahilinde oluştuğunu ve ceryan ettiğini görmekteyiz.
İşte, bu kuralları ve düzeni kuran Allahtır. Bu kuralları öğrendikçe Allahı tanımaya çalışırız.
Kuranı Kerim de Allah: “Ben bu alemi süs olsun diye yaratmadım, onu bir düzen, nizam ve denge üzerine kurdum” buyuruyor.
Son yıllarda bilim adamları: “ekolojik dengeden, kimyasal dengeden velhasıl yaşadığımız tabiatın dengesinin nedenli önemli olduğunu vurguluyorlar.
Tabiatı sevmek, onu korumak, onu tanımaya çalışmak, ona saygılı olmak aynı zamanda yaradana karşı yapılan bir ibadettir. İyi pazarlar dilerim. |