Bizler birer Müslüman olarak etrafımızda, kardeşlerimizde gördüğümüz yanlışlara dikkat çekmemeli miyiz? Müminler kardeş iseler, hatalı davrandığında kardeşimizi uyarmamalı mıyız? Bunu yapmazsak Batı'nın boğucu bireyselliğine düşmüş olmaz mıyız? Ben doğru olayım da kim ne yaparsa yapsın anlayışı bizim de doğru yapabilme imkânlarımızı elimizden almaz mı? Ya da kardeşimiz bizi uyardığında bundan gocunup sana ne, anlamına gelecek bir tepki mi vermeliyiz? Hz. Ömer, sana yanlışlarını söylemeyen arkadaş dostun olamaz der.
Yerini ve zamanını iyi tespit edebilmişsek mesela camideki imamımıza, çok hızlı kıldırıyorsunuz, yetişemiyoruz dememeli miyiz? Cemaati, bakın bu safta boş yer var, buraya buyurun diye uyarmamalı mıyız? Sigara içen birisine punduna getirip, şakayla karışık, içme arkadaş diye takılmamalı mıyız? Elindeki çöp poşetini sokağa fırlatan birisini, lisanımünasiple, olmaz arkadaş diye uyarmamalı mıyız?
Belki daha önemlisi, dinin sahih gelenek, ya da manevi tevatür haline gelmiş meselelerine aykırı fikirler serdeden hocalarımızı, yazarlarımızı uyarmamalı mıyız?
Sahabenin ve onları izleyenlerin bunlardan çok daha küçük hatalar için kardeşlerini hep uyardıklarını biliyoruz. Bu gün bazı okumuş insanımız bu tür uyarıları, yani emr bilmaruf nehy anilmünkeri yapmayı bir zül, bir alt seviye işi sanıyorsa bunda bir yanlış anlamanın olduğu açıktır. Elbet bunu yapanların hakkıyla yapamamalarının da bunda etkisi vardır.
Şu uyarılar okumuşlarımızı ilgilendirmiyor mu? 'İsrailoğulları'nın inkârcıları Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın diliyle lanetlendiler. Çünkü isyan ettiler ve haddi aştılar da yapmakta oldukları münkere beraberce karşı çıkmadılar. Ne kötü yaptılar!' (5/78-79).
Oysa müminler öyle değildir:
'Onlar yeryüzünde kendilerine imkân verdiğimizde namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, marufu emreder, münkeri de yasaklarlar. İşlerin sonu Allah'ın elindedir' (22/41).
Meselenin içine girince bunun için bir bilgi ve bilinç düzeyi yakalamamız gerektiği anlaşılıyor. Bir defa her mümin şu şerefli sözün muhatabı olduğunu bilmelidir:
'Biriniz bir münker/kötülük gördüğünüzde onu eliyle/fiilen değiştirsin. Buna gücü yetmezse sözüyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle onu reddetsin. Bu tepki, imanı en zayıf olanların tepkisidir'. Münker'in ne olduğunu daha önce gördük.
Demek ki meselenin imanla alakası var. Ne kadar doğruları anlatma, yanlışlara engel olma ihtiyacı duyuyorsanız, imanınız o kadar güçlü ve canlı demektir. Biz cihat ruhunun böyle bir şey olduğunu söylemiştik. Bilgi, eylem, tefekkür ve heyecan olmadan hiçbir işin yürümeyeceğini anlatmıştık.
Demek ki, bütün müminler müteselsil olarak birbirlerinden sorumludur. Yani, herkes herkesten sorumlu. Müslüman olmanızın ve bir İslam toplumunun gereği bu.
Ama anlatma, davet, tebliğ ya da emr bilmaruf sadece yapılmış olmak için de yapılmaz tabii. Amaç, bunların bizatihi kendileri değil sonuçları, yani iyiliğin yerleştirilmesi, kötülüğün kaldırılmasıdır. O halde bunun kim tarafından ve nasıl yapıldığı da önemlidir dedik. Bunun için bilgili ve bir yönüyle de olsa üstün olmak gerekir dedik.
Buna bağlı olarak bunu yapacak müminin vasıflarından biri de, yaşadığı şartların yüksek sayılan değerlerini bilip onları bilgisiyle aşmasıdır. Bütün peygamberlere kendi zamanlarının yükselen değerlerini aştıran mucizeler verilmiş, ondan sonra tebliğle görevlendirilmişlerdir. Hz. Musa asası ile zamanın aşılmazı sanılan sihirbazları alt etmiştir. Hz. İsa dokunduğu hastalara şifa vermiş, Hz. Muhammed ancak cinlerin ilhamıyla yazılabildiği sanılan şiirleri Kur'an-ı Kerim'le Kâbe duvarından indirmiştir.
Hz. Yusuf zindan arkadaşlarına tevhidi anlatmak için neden yedi yıl bekledi?. Ne zaman ki, onlar ona, sen iyi bir insansan, bu işten anlarsın, şu rüyalarımızı tabir et dediler, o zaman Yusuf beklediği anı yakaladı ve tabirden önce evet dedi, ben sizin dediğiniz gibi bir insanım, hatta size bir yemek geliyor olsa gelmeden önce onun ne olduğunu size söyleyebilirim, rüyalarınızı tabir edeceğim, ama önce siz bana söyleyin, pek çok farklı farklı ilahlar mı daha iyidir, yoksa bir ve Kahhar olan Allah mı?
Bir üçüncü özellik, emr bilmaruf yapacak kişinin anlattıklarını önce kendi şahsında yaşıyor olmasıdır. Aksi halde bunu riya ve gösteriş için yapmış olur. Bu durum onu 'neden siz kendiniz yapmadıklarınızı başkalarına yapın diyorsunuz, bu haliniz Allah'ı çok kızdırır' ayetinin muhatabı kılar.
|