Değerli dostlar, ülkemizin %90’nın Müslüman olduğunu söyleyerek övünmemizin ne kadar yerinde olduğunu hiç düşündünüz mü? Hz. Muhammed (S.A.V.) buğday pazarında çuvalın içerisinden çıkarttığı ıslak buğdayı satıcısına göstererek; “Bunları neden müşterilerin görebileceği şekilde çuvalın üzerine koymadın!” diye hatırlatırken devamında “Bizi aldatan bizden değildir” diyerek buğday satıcısının ne kadar yanlış bir iş yaptığını o günkü kişilere ve kıyamete kadar bizlere bir uyarı niteliğinde ki bu hadis-i şerife ne zaman ve ne kadar uyacağız. “Bizden değildir” derken neyi kastettiğini acaba üreticiler, satıcılar, tüketiciler olarak hiç düşünüyor muyuz? Bu önemli konuları erteleye erteleye günlerimizi doldurup ahrete elimiz boş mu gitmeyi düşünüyoruz?
Günümüzde güvenli+sağlıklı+çevreci = Helal gıda ve ihtiyaç maddelerini bulmak her geçen gün biraz daha zorlaşmakta, sağlığımız, çevremiz ve geleceğimizin teminatı evlatlarımız sağlıksız bir yaşantı içine çekilmektedir. Fabrikada üretenler, üretim prosedürü gereği kimyasal maddeleri sorumsuzca denetimden uzak bir şekilde kullanıyorlar. Diğer yandan doğal ürünler, şifalı bitkiler adı altında sağlığımızı ilgilendiren “naturel sağlık destekleyici” ürünleri ürettiklerini söyleyenler; Kudret narından yaptıkları ürünlerin içerisine viagra (sildenafil) katanlar görsel ve sözlü yayınlarda alabildiğine reklam yapmaktadırlar. Sözde zararsız ürün ürettiğini reklam edenler, insanlarımızın sağlıkları ile nasıl oynadıklarını hiç düşünmüyorlar. Aynı şekilde hangi hayvandan üretildiği ve güvenilir Helal Sertifikası olmayan jelatin tüplere doldurularak satılan çörek otu yağlarının, İslami yayın yapan radyolarda tavsiye edilmesi ayrı bir tutarsızlıktır. Ürettiği dondurmanın içerisine “Karboksi metil Selüloz” kağıt yapıştırıcısı kimyasalını koyanlar, zeytinyağı üreticilerinin yağların içerisine farklı tohum yağlarını eklemeleri, yemeklik bulgur üretenlerin yapay gıda boyası ile ürünlerini boyamları, enerji içeceği içerisine “sildenafil” (Viagranın etkin maddesi) koyanlar, dana eti kıyması içerisine tavuk butu eti katanlar, pide ve lahmacun eti içerisine sakatat koyanlar, dana eti ile yapılmış köftenin içerisine tavuk eti katanlar, sucuk içerisine soya katanlar, Antep fıstığı ezmesi içerisine kimyasal boya katanlar, kahvenin içerisine hidroksithiohomo sildenafil katanlar, kırmızı pul biber içerisine kimyasal boya katanlar, yoğurdun içerisine bitkisel yağ ve jelatin katanlar, tulum peyniri içerisine nişasta katanlar, salamura tulum peynirine bitkisel yağ koyanlar, şifa macunları içerisine viagra (sildenafil) ve sibütramin katanlar, plastik çatal-bıçaklarda, CD kaplarında ve diş dolgularında kullanılan “Bisfenol-A”nın karaciğer enzimlerinin yükselmesine katkıda bulunduğunu sizlere duyururken inanınki çok ama pek çok mahcubiyet duymaktayım. Zira bu ürünler Müslümanların çoğunluk olduğu Türkiyemizde üretilmekte ve satılmaktadır.
Diyelim ki üretici ve satıcı maddi çıkar uğruna bunları yaparken elbette ki; “dini inanışları ticari inançlarına yansımamış olabilir”. Ne var ki; fabrikadaki işçisine –öğrencisine-evinde ki çocuğuna ve ailesine yedirdiğinden, satın aldığından aracı olduğundan sizce hiç mi sorumlu değildirler? Sizce yukarıda pek az açıklamaya çalıştığım konularla ilgili ürünlere sizce Helal Sertifikası verilebilinir mi? Manevi mesuliyeti pek çok ağır olan -tüketicilere karşı maddi ve manevi, vebal ve sorumluluk gerektiren Helal belgelendirme işi- maddiyat uğruna feda edilebilinir mi?
Günümüzde ucuz ve kimyasallarla lezzetlendirilmiş gıda ve ihtiyaç maddeleri sorumsuzca ve bilgisizce tüketilmektedir. Tüketicinin satıcıdan Helal Sertifikasını sormadan alışveriş etmesi ve bu mallara ucuz olduğu için rağbet edilmesi, ülkemizde Helal Gıda’nın hakkıyla yerleşmesine engel olduğu gibi daha pek çok zaman içerisinde sağlığımız için doktorların kapılarında sıra bekleyeceğiz gibi görünmektedir. Tabii bu işin ahretteki hesabı da ayrıdır.
Ne dersiniz değerli dostlar yoksa yanılıyor muyum?
Selam ve dualarımla… |