Türkiye’yi darbeler ülkesi olarak nitelemek hiç yanlış olmaz. Hangi ülkede kendi dindarını Batılılaşmak istemiyor diye camisiyle bombalamayı düşünecek kadar hain, gözü dönmüş hainler oldu. Ama bizim var. Kendi milletine düşman, evlat yetiştirme konusunda üzerimize bir millet tanımıyorum.
Dünkü darbeler ile bugünkü darbeler arasındaki fark ne peki?
Dün ne idüğü belirsiz, soysuz Türkümsü lerin ulusalcılığı bahane ederek milleti imha etmek istedikleri bir darbe vardı.
Bugün bağrımızda beslediğimiz ,din adına, Allah adına hareket ettiğini söyleyen ; evlatlarımızı sorgusuz sualsiz teslim ettiğimiz, insanların yüreğine doğruluğunu işledikten sonra hakkı batıl batılı hak göstermeye çalışıp, zalimi mazlum mazlumu zalim sunan Deccalin Mesih postuna bürünmüş, puştluğu ve hıyaneti erdem sayanların yaptığı bir darbe var.
Peki ortak farkı nedir?
Tüm darbelerin kukla yöneticisi aynı.
Kukla yöneticileri Kah önümüze azılı din düşmanlarını darbeci olarak çıkarıyor, kah önümüze dindarlık postuna büründürerek milletin bağrına 40 yıl güvenilirliklerini aşılayan ve hedef kitleleri gençler olan, önce dindarlıkla yol alıp vatan hainliğiyle son bulan bir zihniyeti darbeci olarak çıkarıyor.
Nasrettin hocanın dediği gibi ya tutarsa ümidiyle yaşıyorlar.
Bir toplumda inancı yaşamak ne kadar özgürse inançsızlığı yaşamak ta o derece özgür olmalı.
Halkımız kendi inancını özgürce yaşama hakkını artık elde etti.
Geçmiş dönemlere kıyasla hiçbir kısıtlama ve yasak yok. Herkes inancını yaşamakta da özgür inançsızlığını yaşamakta da…
Bu durumda hangi türden olursa olsun, devlet asla dini bir yapılanmayı veya bir STK’yı imtiyazlı olarak görmemelidir.
Bugün şu cemaat siyaseti kullanarak yakınlaşıp darbeye girişir yarın başka cemaat veya tarikat aynı yolu dener.
Oy almak için şu cemaate ya da bu tarikat’e şirin görüneyim derken ülkemizin elimizden gitme riskini de göz ardı etmemeliyiz. Devlet kurucu halkın geleneklerini, inançlarını ve mevcut halkın gerekçelerini temin etmekle yükümlüdür. Bu temini sağlarken tarafsız, herkese eşit uzaklıkta veya yakınlıkta olmaya dikkat etmelidir.
Türkiye halkının da ülkenin başında hangi ideoloji olursa olsun ülkesinin bölünmez bütünlüğünü koruyacak değerle ruhunu beslemesi gerekir.
Sevmek zorunda olmadığını ama saygı duymak zorunda olduğunu bilmesi ve idrak etmesi gerekir.
Din, dil, ırk gözetmeksizin aynı türden insan olduğumuzun bilincine vararak birbirimize saygılı olmayı temel prensip görme bilincini elde etmeliyiz.
İnsan sevme üzerine yaratılmış bir canlıdır. En çok kimi seviyorsak zarar gören, zulüm görenin yerine çok sevdiğimiz kişinin bu zulme uğradığını düşünerek hareket etmeliyiz.
Farklılıklarımızla bir bütün olmaya çalışmalıyız. Herkesin aynı düşüncede olduğu bir toplum büyümenin ve gelişmenin en büyük engelidir.
Kendini diğerinden üstün görenin ne gibi bir üstünlüğü var. Diğer insanlardan farklı olarak fazla organamı sahip. Üstünlük takvadadır denilir. O üstünlükte bu dünyada değil . bu dünyada herkes eşit üstünlükte. Hiçbirimiz diğerini üstün görecek bir takva ehli olduğumuza da inanmıyorum. Başı örtülü birinin başı açık birine üstünlüğü başörtüsüyse uyarırım! İslam sadece başörtüsünden ibaret değil . Kul hakkı yemeyeceksin. İnsanların dedikodusunu yapmayacaksın. Duyduğun bir şeyin doğruluğunu öğrenene kadar inanmayacaksın. On düşünüp bir konuşacaksın.
Namaz kılanın namaz kılmayandan üstünlüğü bu dünyada değildir.
Kaldı ki namaz kılmakla bir üstünlüğünün olduğuna inananlar! İslam sadece namazdan ibaret değildir.
Komşusu açken tok yatan, jet skilere binen, otomobil tutkunluğu ile pahalı arabaları gömlek değiştirir gibi değiştiren!
Sen eğer islam da üstünsen İslam’ı bilmeyen birine bu halinle ben İslam’ım desen, o kişi islam’a sadece antipati duyar.
Sen islam değilsin, islam’ın temsilcisi de değilsin. Son temsilci Hz.Muhammed (s.a.v) idi.
Hz. Ömer’in dahi Hz. Muhammed(s.a.v)’in münafıkların listesini paylaştığı Hz. Huzeyfe(r.a)’ye münafık listesinin içerisinde bende var mıyım diye sorduğu; bir ümit ve korku arasında olma durumunda sen kendinden nasıl bu derece emin olabiliyorsun?
|
|