Tabiatta her canlının belli bir ortalama ömrü var. Özellikle ağaçlar ortalama ömürlerini doldurduktan sonra, daha az çiçek açmaya başlarlar. Her yıl giderek daha az meyve vermeye başlarlar. Yapraklarının sayısı bir yıl öncesine göre daha azdır. Bazı dalları kurumaya yüz tutmuştur. Gövdelerine ve dallarına baktığınız zaman uzun yılları geride bırakmış olduğunu gösteren izleri görürsünüz. Sessiz ve sakin bir şekilde çevrelerine zarar vermeden ayakta kururlar. Kurumaları onların ölümüdür. Ne kadar bakarsanız bakınız, onları daha uzun yıllar yaşatmak mümkün değildir. Belki gövdesinden keserek, kalem aşısı ile yeni bir fidanın oluşumuna neden olabilirsiniz.
Ancak, bu dışarıdan insan eliyle yapılan bir müdahaledir. Çiçek açmayı, dolayısıyla da meyve vermeyi bırakmış böyle bir ağaçla enteresan bir deney yapabilirsiniz. Bu deneyi uyguladığınız zaman, yavaş yavaş ölüme giden bu yaşlı ağaç, bir dahaki çiçek açma mevsiminde öylesine bol çiçek açmaya başlar ki, şaşırır kalırsınız. O haliyle yine sizi şaşırtacak kadar bol meyve verdiğini görürsünüz. Yapılan çok basit bir deney. Şöyle ki; artık meyve vermeyen yaşlı ağacın henüz kurumamış olan bazı dallarını küçük bir bıçakla sekiz-on yerinden çiziniz. Bunlar birer küçük yaradır.
Yapılan bu deney sonucunda yaşlı ağaç neden çiçek açmaya başladı neden bu kadar çok meyve vermeye başladı diye soru sorabilirsiniz. Bilim bu sorunun cevabını henüz bulamadı. Fakat, bu deney sonucuna göre çiçek açmaya ve meyve vermeye başlayan bu ağacın amacı ne olabilir ki. Neden böyle bir davranış göstermiş olabilir ki? Bunun mutlaka bir açıklaması olmalı. Bu açıklama tabi ki onun genetik yapısında saklı. Çünkü, çiçek açması, meyve vermesi hep genetik yapısından aldığı sinyaller ile oluşmakta. Peki o zaman, yapılan bu küçük yaralama deneyi sonucunda yaşlı ağacın hangi genleri çiçek açması ve meyveye oturması için harekete geçiyor. İşte, henüz bilinmeyen bu genlerin hangilerinin olduğudur.
Bu konuda bilim henüz yol almamıştır. Genetik olarak bunun ortaya konulabilmesi daha en az önümüzde bir yüzyıl var gibi görünüyor. Ancak, bu soruya daha farklı bir açıdan, genleri karıştırmadan da cevap arayabiliriz. Yara almış olan ağaç, birdenbire ben yok oluyorum mesajı ile karşı karşıya kalmıştır. Eğer, yaralama deneyi yapılmamış olsaydı yaşlı ağaç zaten yavaş yavaş kurumaya başlamıştı. Onu bu uykusundan uyandıran aldığı yaralardır. Yok olma korkusu. Kendisinin yok olacağını zaten bilmekte, ancak çiçek açıp meyve verip, toprağa düşen meyvesinin çekirdeğinden yeni fidanlar çıkacak.
Ömrünü tamamlamak üzere olan yaşlı ağacın mücadelesi, kendisinin yok olmasına karşı değil, neslinin tükeneceği korkusu. Bunun için çiçek açtı ve meyve verdi. Her canlının tabiatında neslini devam ettirmek, neslini çoğaltmak isteği vardır. Bu istek her canlının genetik yapısının içinde programlanmıştır. İnsanında, neslini devam ettirmek arzusu genetik yapısında programlanmıştır. Genetik programda olmayan insanı yok etmek anlamında olan savaş. Yapılan her savaş insana ve insan nesline yönelik yok oluşa doğru gidişin basamaklarını oluşturur. Her savaş bir sonraki savaşın ön hazırlığını yaratır. Bu ön hazırlığı engelleyecek olan yine insan. Çoğu zaman bu konuda sorumluluğu ve yetkisi olanlar insan olduklarını unutuyorlar. Mutlu bir hafta sonu dilerim.
|