SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Sinan ULU
 
 
 
Makale Tarihi :  04.12.2017
ALLAH?IN RASÜLLLERİ İSLAM İÇİN YAŞADIĞI TOPRAKLARI TERK ETTİ. BU MİLLET?TE VATAN İÇİN İSLAMI TERK ETTİ?

İslam adına yola çıktıklarını söyleyenler, ya da İslam’ın mensubu olduğunu iddia edenler, eğer İslam dışı herhangi bir düzenle uyum içinde yaşıyorlarsa, o halde Allah’ın kendisinden razı olma özelliğini kaybetmiş bir dini yaşıyorlar demektir. Ki böylesi bir din, mensuplarını her iki dünyada da izzetli kılmayacaktır. Zira her iki dünyanın da sahibi olan Allah bundan razı değildir

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla…..

Mekke yönetiminin  “Muhammed’ül- Emin”  diyecek kadar çok güvenip sevdikleri Peygamberi önce susturmaya, sonra öldürmeye çalışmalarının ve en sonunda da Mekke’den çıkarmalarının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

1.    Tüm uyarılara   rağmen namaz kılmakta ısrar etmesi.

2.    Kuran Kursu   açıp hafız yetiştirmesi.

3.    Farzların yanı sıra nafile ibadetlere de özen gösterip halkı bunlara teşvik etmesi.

4.    Giyim kuşamından sakal ve sarığından asla taviz vermemesi .

5.    Hiçbiri.

Elbette hiç biri!

Eğer Peygamberin getirdiği dava bu ve benzeri taleplerle sınırlı olsaydı Mekke şirk devletinin Peygamberi kovmak bir yana, onu başına taç etmeye hazır olduğunu elin gavuru bile biliyor.

Tabiatı gereği İslam Allah’tan gelen kendine özgü bir düzen oluşu sebebiyle başka bir düzenle birlikte geçinmeye müsait değildir. Başka bir dünya görüşünün ilkelerine de muhtaç değildir. Bundan dolayı yaşayabilmek için kendisine ait herhangi bir ilkeden taviz verme acziyeti içinde de değildir.

İslam adına yola çıktıklarını söyleyenler, ya da İslam’ın mensubu olduğunu iddia edenler, eğer İslam dışı herhangi bir düzenle uyum içinde yaşıyorlarsa, o halde Allah’ın kendisinden razı olma özelliğini kaybetmiş bir dini yaşıyorlar demektir. Ki böylesi bir din, mensuplarını her iki dünyada da izzetli kılmayacaktır. Zira her iki dünyanın da sahibi olan Allah bundan razı değildir!

Özellikle ülkemizde İslam adına faaliyet gösteren, İslam’ı temsil ettiğini iddia eden nice büyük şahsiyetler ve bunlara bağlı büyük kalabalıklar dünden bugüne hep var olmuş ve hep mevcut düzenle uyum içinde olmaya çaba göstermişlerdir.

İslami hassasiyetler taşıyarak siyaset sahnesine çıkan nice politikacı da aynı İslam dışı düzen ile uyumlu bir süreç geçirmiş, hesaba çekilecekleri kitaba uymaktansa, Kitabı mevcut hallerine uydurma yolunu benimsemişlerdir.

Siyasilerin bu yoldaki en büyük yardımcıları hiç şüphesiz halkın rağbet ettiği, din büyüğü olarak gördüğü önderler ve bilginlerdir. Bir dergahta şeyh, ya da bir üniversitede profesör olup, bazı farklılıklar içinde olsalar da sisteme hizmet etme konusunda aynı çizgide yürüme kabiliyetine sahip bu fikir çetesi, insanları mevcut düzene itaat ettirmede silahlı ordulardan daha üstün başarılar elde etme unvanına da sahiptir.

Bu fikirsel sapmanın meyvelerini kendilerine destek veren siyasilerle birlikte yiyen inanç önderleri insanları ‘bireysel dindarlığa’ ikna edip dinin kamu düzenine yönelik taleplerini dillendirmekten özenle uzak durmaktadır.

Şimdi eğri otursak ta doğru söyleyelim ki hiçbir fikri mücadele içinde bulunduğu mevcut düzene ve halka rağmen yaşama şansı bulamaz. Çünkü her sistem kendini başka fikirlere karşı koruma altına aldığı sürece güvende olacağını bilir. İçinde bulunduğumuz düzen ise İslam’ı  bir devlet sistemi olarak görmediği/göstermediği için İslam’a karşı kendini güvende hissetmekte hatta İslam’a ait bir takım amelleri de  bizzat organize ve finanse etmektedir. Bu sayede ‘müslümanım’ diyen halkın kendine bağlılığını mevcut gidişattan memnuniyetini de sağlamaktadır.

Eğer halkın ve onlara önderlik  eden şahsiyetlerin örnek aldıklarını söyledikleri Peygamber (sav) gibi net  bir duruşu olsaydı o takdirde düzene rağmen bir varoluş sergileyecekler  mevcut düzen de kendilerine müsamaha göstermeyecek  ve hak ile batılın safları ayrılmaya başlayacaktı.

Allah’ın bu mücadeledeki sünneti gereği bir barışma ve uyuşma değil net bir ayrışma yaşanacaktı.

Ama şimdi Müslüman kimliği taşıyan siyasiler ve din adamları üstelik İslam’ın ve müslümanların maslahatını gözettiklerini söyleyerek laik demokratik  düzenin taleplerine uygun adımlar atmayı benimsemiş ve söz konusu ayrışmanın gerçeklemesini hayal dünyasına hapsetmişlerdir.

Oysa bu tür -itikadi taviz-  talepleri  önderimiz ve örneğimiz olan Resullullah’a da  yapılmıştı. Kendisini  ve iman edenleri yurdundan çıkartacak mücadele o günlerde rengini belli ederken Rabbimiz de Peygamberimize ve onu örnek alacak herkese  razı olacağı ve olmayacağı tavrın rengini aynen şöyle belli etmişti;

‘’Onlar neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi.’’

‘’Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.’’

‘’Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın.’’

 ‘’Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar.’’

‘’ (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın. (17/İsra, 73-77)’’

Evet  Rabbimizin sünneti geçerliliğini korumaktadır.

Miting  meydanlarında  İslam kimliği ile dolaşıp ‘ayetli’  ‘hadisli’  nutuk atanlar  ne yapıp edip İslam dışı düzenin dostluğunu ve güvenini kazanmış ve sonunda sistem kendisini işletme görevini  bunlara vermiştir.  Ayetin de ifade ettiği gibi onları dost edinmiştir.

Bu sayede İslam dışı olduğunu defalarca söylediğimiz mevcut laik demokratik düzen içerisinde düzene rağmen değil, düzenle uyumlu olarak yaşayan bir garip İslam anlayışı yaygın halde yaşanır ve kabul görür olmuştur.

Laik sistemimiz “Müslümanız” diyenler eliyle yönetilmeye başlandığından bu yana bu bozuk anlayış daha da sağlamlaşıp daha çok taraftar bulma şansını elde etmiştir. Elbette bu sayısal artışı garipsemiyoruz. Çünkü bozuk bir İnanç sistemi bozuk zihniyetler yetiştirecek ve kendisine olan desteği  sürekli hale getirmeye çalışacaktır.

Azıcık akıl ve insaf sahibi olan dahi bilir ki Hak ile Batıl bir arada bulunabilen cinsten şeyler değildir. Oysa Biz İslam olmayışı sebebiyle batıl olan bir düzenin içinde yaşıyoruz. Lakin Halkın çoğunluğunun düzenin batıl oluşu ile ilgili bir sorunu yok!

Sözün özüne gelecek olursak gayri islami bir düzende Peygamber olan Muhammed(sav)  ve beraberindeki müminler kısa süre içinde düzenin egemen güçleri tarafından vatanından uzaklaşmak zorunda bırakılmışken, nasıl oluyor da onun yolundan gittiğini söyleyen nice ilahiyatçı,  aydın, profesör, cemaat, ve tarikat önderi ve beraberindekiler  dini işine karıştırmayan devletin  yüksek teveccühünü  kazanabilmiştir?

Bir tarafta dini için vatanını bile terk eden peygamber bir tarafta bırakın vatanını terk etmeyi koltuğunu bile terk edemeyen önderler…

Sistem bu kimselere mikrofon uzatıp yıllarca konuşturmuş, ülke içinde rahat ve konforlu bir yaşamı kendilerine sunmuş,  bırakın sınır dışı etmeyi sınır ötesinde bile kendilerine kol kanat germiştir.

Peygamberin sünnetini ihya ediyoruz diye küçük ayrıntılara bile büyük bir özen gösterenler, her nedense Peygamberin olmazsa olmaz sünneti olan Kuran merkezli siyasal tavrını ve bu ilkeli tavrın gereği olan sistem dışı duruşunu gözlerden kaçırma çabasında olmuşlardır.  Düzenle anlaşıp gemilerini yürütme derdinde olan bu maneviyat kaptanları bu sayede nice insanı Kuran Kurslarında eğitmenin onlara fıkhi ve ilmi bilgiler  vermenin sevinciyle mutlu olup büyük işlere imza attıklarını düşünmektedir.

Bu zihniyete ve bu zihniyetin desteklediği siyasi  bilince göre,  namaz kılmalarına engel olunmuyorsa, başörtüsüne, sakala, sarığa karışılmıyorsa hacca gidilip kurban kesilebiliyorsa, mesele bitmiştir.

Ya gerisi?

Gerisi de yavaş yavaş inşallah… (diyorlar)

Oysa bunlar dinin bütünü değil bütüne ait parçalardır. Ve tüm parçaları üzerinde taşıyan ve anlamlı kılan zemin Tevhid zeminidir. Şirke ve Şirk düzenine eyvallah edenin ise  zemini altından kayıp gitmiştir. Üzerine inşa ettiklerinin başlarına yıkılması da kaçınılmaz olacaktır.

Dini bir bütün olarak algılamaktan yoksun olan günümüz insanına ve onları uyutup uyuşturan önderlerine kurslarda okuyup okuttukları Kuran’dan bir ayet hatırlatarak devam edelim.

‘’De ki: Ey Ehl-i Kitab! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen (Kur'an')ı dosdoğru tatbik etmedikçe dinden hiç bir şey üzerinde değilsiniz (boşluktasınız). Andolsun ki, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyleyse o inkârcılar toplumu için üzülme!( 5/Maide- 68)’’

Bu ilahi ifadenin netliği karşısında bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa, elde edilen bölümü de terk edilmez ifadesinin bulanıklığına dalanlar da olacaktır. Ne yapalım, her balık sevdiği suda yüzer…

Kendilerini ikna edip,  razı oldukları bu görüşle  adeta Allah’ı da razı etmeyi düşünenler  aslında Allah’a şunu söylemektedirler:

İnsanlık artık ilk günkü gibi insanlık değil…diye düzeltelim

“Ey Rabbimiz, düzen fena bozuk,  insanlık artık senin bildiğin o eski insanlık değil! Böyle bir zaman da İslam’ın iktidar olması bir yana insanın namaz kılması bile büyük olay!  Evet senin kanunlarını tatbik edecek bir yüceliğe eremedik ama en azından başımıza seni seven sayan birilerini getirmek için ne mücadeleler verdik...  Faizi yasaklayamadık ama  kaç kere bağırdık şu merkez bankasına faizleri  düşürün diye…  düşürmediler ama Müslümanlara bayram kredisi kullandırdılar haklarını da yememek lazım. Hatta bu konuda o kadar duyarlı davrandılar ki sonunda bu iş  -Geleneksel Bayram Kredisi- haline geldi. Şu bizim Kuran kurslarında okuyan çocuklar da olmasa senin kitabını okuyacak adam kalmayacaktı neredeyse. Öte yandan şu kefereler çok güçlü ve zengin, şimdi bunların karşısına iman ettik diye çıksak bile maazallah ekonomik açıdan büyük sıkıntıya gireriz. Bu kadar insanı sefalete sürüklemeye ne lüzum var. Umarız her istediğini yapamadık  diye yaptıklarımızı da yok saymazsın malum fıkıh kuralı var. Hem sen de biliyorsun(!) ne yaptıysak senin için yaptık….”

Oysa nelere gücümüzün yetip yetmediğini bilen Rabbimiz bizlerden sadece ve sadece doğru adımları atmamızı ve doğrularla beraber olmamızı istemekte  ve bizi sonuçlardan sorumlu tutmamaktadır. Doğru yolda dosdoğru durduğumuzda da bize kesin zafer vadetmektedir.Buna rağmen yanlış yollarda yanlış mücadeleler vererek  sonuç elde etmeye çalışanlar  beşeri bir metodun uygulayıcısı olup ciddi bir sorumluluğun da altına girmektedir.

Adımlarını laik demokratik düzene uydurmaya başlayanlar önce İslam’ın devlet talebi yoktur hezeyanına kapıldılar. Gerisi çorap söküğü gibi geldi.

Ve sonunda faizli sistemi hayatın bir gerçeği olarak gören bununla birlikte Allah’ı da düşük faize razı etmeye çalışan bir anlayış herkese sevimli görünür oldu.

Her ne kadar böyle yapmalarının nedenini ekonomik ve politik sebeplere bağlasalar da işin aslı dünyevi korku ve kaygıların Allah korkusunun önüne geçmesidir. Her şeyi bir kenara bırakıp La ilahe illallah demenin gereğini yapalım deseniz şimdi zamanı değil diyecek binlerce alimimiz ve siyasi liderimiz var.

       Zamansız işlere(!) imza atan tüm peygamberlere ve takipçilerine selam olsun!

Yukarıda yazdıklarımızla ve günümüz insanıyla hiç alakası olmayan(!) siyak ve sibakına bakılmayıp cımbızla çekilen(!) bir  ayet son sözümüz olsun…

‘’ Dediler ki: 'Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız.' ‘’Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir harem'de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.(28/Kasas-57) ‘’

 

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.