SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Hüseyin BÜLBÜL
 
 
 
Makale Tarihi :  17.08.2018
KURBAN TARTIŞMALARININ AMACI NEDİR ?
Hacc suresinin 34 ve 37. ayetlerini dikkate alarak kurbanın hükmü ve kurban tartışmalarının amacı nedir?
 
Bu dinin Peygamberi haccın dışında hiç kurban kesmemiş midir ki olay bu kadar kargaşaya getiriliyor?
 
Kurban, kelime anlamı yaklaşmak demek olan “Karibe” fiilinin mastarıdır. Bu ifade İslam ıstılahında Allah’a yaklaşmak maksadıyla boğazlanan hayvanlara verilmiş bir isimdir. Daha özel ifadesiyle, Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren bayramın ilk üç gününde Kurban kesmeye durumu elverişli, mukim müslümanların Allah’ın rızasını umarak deve, sığır ve davar cinsinden kestiği hayvanlara kurban ismi verilmiştir. Bu günlere de Kurban Bayramı günleri denilmiştir.
 
Kurbanın tarihçesinin insanlık kadar eskiye dayandığını görüyoruz.
 
“Ey Muhammed! (onlara Adem’in iki oğlunun durumunu anlat. İkisi birer kurban (İz garreba gurbanen) sunmuşlardı. Birinin ki kabul edilmiş diğerinin ki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen)’Andolsun seni öldüreceğim’ demiş, (kardeşi de) ‘Allah yalnız kendisine saygılı olanlarınkini kabul eder’ cevabını vermişti.”(5/27)
 
Hak-batıl bütün inanç sistemlerinde yüceliğine inanılan varlığa kurban kesme olayı tarih boyunca hep devam edegelmiştir. İnsanlar inandıkları varlığın sevgisini kazanmak veya gazabından korunmak için onun adına kurbanlar sunmuşlardır. Bu inanış ve davranış biçimi insanlığın yabancı olduğu bir konu olmamakla beraber, Hz. İbrahim (a.s) ile daha bir önem kazanmıştır. Oğlu ile denendikten sonra (37/102-109) “Doğrusu bu açık bir deneme idi. Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.”(37/107-108)
 
Ayrıca İbrahim (a.s)’dan beri Kabe ve etrafında icra edilen hanif dininde İsmail (a.s)’la devam eden hacc ve kurban olayı Mekke ve çevresinin hep görüp icra ettiği bir olaydı. Ancak zaman içinde hedefler saptırılmış, Allah bilinmesine rağmen kurbanlar putları adına kesilerek kanları Kabe’nin duvarına sürülmeye başlanmıştır. İslam’ın ilk günlerinde gelen Kevser suresinde bu olaya işaret eden bir ifadenin yer aldığını görüyoruz. “(Ey Muhammed!) biz sana Kevser’i verdik, o halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Senin şanın yücedir. Sonu kesik olan sana ebter diyenin kendisidir.”(108/1-3)
 
Burada ki kurban kesme olayının Peygamber (a.s)’ın hayatında özellikle Mekke’de nasıl gerçekleştiği konusunda herhangi bir malumat olmamakla beraber, kesilen kurbanların ancak Allah adına kesilmesinin gerektiğini vurgulayan “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” ifadesini görüyoruz.
 
Mekke döneminin sonu, Medine döneminin başlarında geldiği kabul edilen Hacc suresinin özellikle 34 ve 38. ayetlerinde yapılan vurgu kurbanın umumiliğine, infaka, takvaya ve müslümanların Allah tarafından savunulacağınadır.
 
“Her ümmet için kurban kesmeyi bir kulluk eylemi olarak öngördük ki, kendilerine rızık olarak verdiğimiz hayvanları keserken Allah’ın ismini ansınlar diye. Sizin ilahınız tek bir ilahdır. Öyleyse bütün varlığınızla kendinizi ona teslim edin.”(22/34)
 
Bu ayetlerin ardından H. 3. yıl Kaynuka Yahudilerinin sürgün edilmesinden sonra kurban kesilmesine dair şöyle bir rivayetten bahsedildiğini görüyoruz.
 
Samduhi İbni Şebbe’den naklen: “İlk defa kurban bayramında koyun kurban edilmesi Beni Kaynuka ile girişilen savaştan sonra gerçekleştirildi” demektedir. (İslam Pey., M. Hamidullah c. 2. 5. 1131)
 
Bu savaş, Bedir ile Uhud savaşı arasında yapılmıştır. (M. 624-625) Ramazan orucu da Hicret’in ikinci yılında farz kılınmasına rağmen bu günlerde Peygamberimiz’in Bedir’den dönüp dönmediği bilinmediği için, her iki bayramın kutlama tarihinin de H. 3. yıla rastlamış olması daha muhtemeldir.
 
Peygamberimiz, Hicret’ten sonra Medine’de cahiliye’den kalma bayramlar olarak kutlanan “Mihrican ve Nevruz bayramlarını” kaldırarak yerine İslami olan bu iki bayramı (Ramazan ve Kurban bayramlarını) Allah’ın bir lütfu olarak sunmuştur.
 
Ancak kurban bayramını kutlarken Hz. Muhammed (a.s)’ın kurban kesip kesmediğine baktığımızda şu rivayetleri görüyoruz:
 
Bera İbn-i Azid (r.a)’dan; “Resulullah (a.s)’dan kurban bayramı hutbesinde söylerken işittim: Bu günümüzde bizim için ilk yapılacak şey namaz kılmaktır. Ondan sonra evlerimize dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim böyle yaparsa, sünnetimize uygun iş yapmış olur.”(Tecrid c. 35, 162)
 
Yine aynı şahıstan bir başka hadis de şöyle: “Resulullah (a.s) bize kurban bayramı günü hutbesinde şöyle buyurdu: Her kim bizim bu namazımızı kılıp ondan sonra keseceğimiz kurbanı keserse, kurban sünnetimize uygun iş yapmış olur. Her kim de namazdan önce kurban keserse kurban ecrini alamaz.”(Tecrid c. 3, s. 164).
 
“Kim kurban kesmeye mali kudreti müsait olur da kurban kesmezse o kimse sakın bizim musallamıza yaklaşmasın.”İbn-i Mace’nin Ebu Hureyre’den naklen aldığı bu hadis aynı zamanda Ebu Hanife ve mezhebinde vücub delili gösterilerek kurban ibadetinin vacip olduğu kanaatine varılmıştır.”(Tecrid, c. 12, s. 33)
 
Konunun başka bir boyutuna ışık tutan şöyle bir hadis daha nakledilmiştir.
 
İbn-i Ömer (r.a)’dan; “Hz. Muhammed (a.s) kurban edilecek hayvanı musalla da boğazlardı”.
 
Musalla, Asr-ı Saadet’te bayram namazlarının kılındığı peygamber mescidinden yaklaşık bin arşın uzakta bulunan geniş bir boşluktur. Bayram namazları burada kılınıyor, kadın, erkek ve çocukların iştirakiyle. Herkes burada toplanarak tekbir ve telbiyede bulunuyorlardı. İşte kurbanda bunların bulunduğu bu mekanda kesilerek Allah’ın şeairi (işaretleri) olan bu fiiller bütün bir şehir halkına en açık ifadesiyle tebliğ ediliyordu.
 
Bu nedenle Medine’nin ilk günlerinde ve Mekke’nin son günlerinde geldiği belirtilen Hacc suresinin 34. ayetiyle “Her ümmete meşru kılınan kurban kesme konusunun hayat sahnesinde icra edildiğini görüyoruz. Özellikle surenin 34. ayetiyle umumu ilgilendiren kurban kesme işi bu musallada ki aleni uygulama ile herkese gösterilmiş oluyordu.
 
Aynı zamanda bu uygulamalardan şunu da anlamamız mümkündür ki “Kurban” müslümanların hayatına haccın farz kılınmasıyla girmiyor. Adem (a.s)’ın çocuklarından beri var olan kurban kesme olayı, İslami anlamda Medine’nin ilk günlerinden itibaren bayramlarla birlikte icra edilmeye başlanıyor. (M. Hamidullah İslam Pey., c.2) Bu nedenle kurban müslümanların sadece hacc ibadetiyle yaptıkları ve haccın farz olmasıyla başlayan bir ibadet değildir. Çünkü haccın farz kılınması H. 9. yılda olmuştur. (2/158, 196-198)
 
Fakat kurban H. 3. yıldan itibaren Medine’de icra edilmeye başlanmıştır. Zikredilen hadis ve hadiseler bunu göstermektedir.
 
Kimlerin bu ibadeti yerine getireceği konusuna gelince, İslam’ın bütün emir ve isteklerinde kulun vus’atına göre sorumluluk verilmesinin ilahi adaletin gereği olduğu açıkça beyan edilmektedir:
 
“Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler, kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir.
 
“Rabbimiz! Eğer unutacak ve yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen bizim mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et.”(2/286) buyruğunda olduğu gibi.
 
Bu ibadeti yapabilmek için önce kurban almaya muktedir olacak mali imkana sahip olmak gerekmektedir. Sadece istemek yetmiyor. İstenilen şeyi gerçekleştirecek güce ve imkana sahip olmak da  gerekiyor. Bu durum Hacc için de aynıdır, “yoluna gücü yeten” ifadesi kullanılıyor. Güç yetiremeyenin sorumluluğu da söz konusu değildir. Bu nedenle Peygamberimiz “Mali imkanı yerinde olduğu halde kurban kesmeyen bizim musallamıza gelmesin” ifadesini kullanıyor. Sözün maksadı gayet açıktır.
 
Kurbanın hükmü nedir?
 
Bu konuyu tüm mezheplerin / fıkhi ekollerin kurban konusundaki görüşleri şöyledir.
 
Sa’id İbn-i Müseyyeb, Ata İbn-i Rebah, Alkame, Esved ve İmam Şafii sünnet olduğunu söylüyorlar.
 
Medine’nin imamı İmam Malik ise zengin olan kimse kurban kesmeyi bırakmamalı. Özürsüz bırakırsa fenalık edilmiş olur.
 
İbrahim En-Nehai: “Kurban zengin şehir halkına vaciptir.”
 
Ebu Hanife ve mezhebinin müctehidlerine göre de kurban, hür, mukim ve zengin olan kimseye vaciptir. (Tecrit c. 12, s. 33)
 
Mezhepler arası farklılığın kaynağına indiğimizde, bunların şu iki hadise dayandıklarını görüyoruz:
 
“Her kim Zilhicce hilalini görüp de kurban kesmek dilerse kurbanın tüy ve tırnaklarından bir şeye dokunup ayıplamasın, bunları muhafaza etsin.”
 
Bu hadiste geçen “kurban kesmek dilerse…” sözündeki ifadeyi muhayyerlik anlamında alarak ”sünnet veya mendub hükmünü çıkarmışlardır…”
 
Bizce bu sözün anlamı kurban kesip kesmemekteki muhayyerlikten ziyade, kurban edilecek hayvanın seçiminde ki muhayyerliği anlatıyor. Kurban edeceğiniz hayvanı belirledikten sonra, Zilhicce’nin hilali ile bayram arasında on günlük zaman kaldığından bu zaman içinde belirlenen hayvanın tüy ve tırnaklarına dokunulmamasını istiyor. Söz böyle anlamaya daha müsait olarak gözüküyor.
 
İkinci hadis ise İbn-i Mace’nin Ebu Hureyre’den naklettiği şu hadistir:
 
“Kim ki kurban kesmek için mali kudreti müsait olur da kurban kesmez ise, o kimse sakın bizim musallamıza yaklaşmasın.”
 
Bu hadisin ifadesinden “Peygamberimiz nafile bir ibadeti yapmayan kimse için böyle bir ifade kullanmaz. Ancak vücub ifade eden bir ibadeti terk edene bu ifade kullanılacağından, “kurban kesmek vaciptir” hükmüne varmışlardır. (Tecrid c. 12, kitabü’l-edahi)
 
Ancak biz konuya genel sünnet anlayışımızın çerçevesinden bakmak istiyoruz. İnanıyoruz ki Allah’ın Resulü’ne arkadaşlık eden o değerli insanlar da olayları böyle görüyorlardı. Herhangi bir konuda Resulullah’ın yaptığı bir ameli görünce, onlar da Peygamberin yaptığını vus’atları ölçüsünde yapmaya çalışıyorlardı. Onlar bunu sünnet (yol) edinmişlerdi. Bundan emin idiler. Bizde eminiz ki Kur’an’ı sünnet edinenden daha güzel örnek olamaz. O Allah’ı razı etmenin yoludur. O ne yapmışsa Allah adına yapmıştır. Çünkü Allah öyle buyuruyor:
 
“De ki, namazım, kurbanım (ibadetlerim), hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. Onun hiç ortağı yoktur. Böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.
 
De ki, Allah her şeyin Rabbi iken ondan başka Rab mı arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir. Kimse başkasının yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir.”(6/162-164)
 
Peygamber efendimiz de “Ben kendiliğimden bir şey yapmam, şayet iki şey arasında muhayyer bırakılsam günah olmadığı sürece kolay olanını tercih ederim” buyuruyor.
 
Kurban kesmesi istenmeseydi böyle bir şey yapmazdı. O’nun sünneti Kur’an’da istenileni yaparak Allah’ı razı etmenin yolunu göstermektir. Burada ki kastedilen sünnet, Peygamberin Kur’an’dan anladıklarını hayata geçirmedeki takip ettiği yoldur ve bunun terk edilmesi mümkün değildir. Bu sünnet, vakitlerden önce ve sonra kıldığı nafile anlamında bir sünnet değildir. Kur’an’ı hayata geçirmek için takip ettiği yol anlamındaki sünnettir ki hiç ayrılmadığı, inkıtaa uğratmadığı bir sünnet. Bu yoldan Allah’ın razı olduğunu biliyoruz. Sonu belli olmayan hal ve yoldan Allah’a sığınırız. Çünkü bütün işlerin sonucu Allah’a dönecektir.
 
Sosyal ve ekonomik boyutuyla öne çıkan ibadetlerin, son yıllarda medyada dile düşürülüp saptırılmasına gelince bunu uzun soluklu yapılmış bir projenin sonucu olarak görüyoruz.
 
Her ilah, kulları üzerindeki hükümranlığını, hayatta icra edilecek bir takım kurallar, kavramlar ve anlayışlarla temin eder. Bunu belli zaman ve mekanlarda icra edilen teamüller, merasimler, şölenler ve de ibadetlerle yapar. Bunun sonucu olarak, yemede, içmede, giyinmede, alışverişte, savaş ve barışta, aile ve toplum hayatında çeşitli yaptırımlar ve ilkeler koyarak, ödül ve cezalarla devamlılığını sağlar. İşte bunların bütünü o İlah’ın veya o dinin Şeairi / işaret taşlarıdır. Bu hak için de böyle batıl için de böyledir. Bu nedenle Allah:
 
“De ki, bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu (eşi, benzeri ve dengi olmadığı) vahyolundu. Artık müslüman olacak mısınız?”(21/108)
 
Yerde ve gökte kendisinden başka ilah olmadığını söyleyen Allah da (21/122) hükümranlığının gereği bir takım işaretler koymuştur. O’nu tanıyan kullar için bu cümleden olarak “Safa ile Merve Allah’ın şeairindendir.”(2/158) “İşte kurbanlık deve, sığır ve davarları Allah’ın size olan şeairinden (işaretlerinden) kıldık…”(22/36)
 
“Bu hayvanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır (hangi duygu ve düşünce ile onları boğazladığınızdır). Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah’ı yüceltmeniz için onları sizin emrinize amade kıldı. Ey Muhammed! İyilik yapanları müjdele.”(22/37)
 
Bu böyledir. Kişinin Allah’ın işaretlerine hürmet göstermesi kalplerin takvasındandır. Bu manada Safa ve Merve Allah’ın işareti, Kabe Allah’ın işareti, hacc Allah’ın işareti, namaz Allah’ın işareti, kurban Allah’ın işareti, oruç Allah’ın işareti, bayramlar Allah’ın işareti kısaca Allah adına yapılan her iş Allah’ın işaretidir. Bunlar Allah adına yapıldıkça “bu izler, işaretler” İslam’ın adresini göstermeye devam edecek, zulmeti boğan kandillerin ışıkları sönmeyecektir.
 
Hal böyle olunca Allah’ı kozmik bir aleme mahkum eden bir anlayışın bunca işaret görmeye tahammülü olabilir mi? Adres gösteren tüm işaretleri sudan bahanelerle ekranlara taşıyarak ileri geri konuşup hürmetinin bitirilmesini istiyorlar. “Rencide olmaz mı dide’i huffaş Ziyadan?” Elbette olacaktır. İşte işin aslı budur.
 
Kureyş’in müşrikleri putları adına kurban keserek, şölenler şenlikler düzenliyorlardı. Mallarını üçe ayırıyorlar ve birini kendilerine, birini Allah’a, birini de putlara taksim ettikten sonra Allah’ın mala ihtiyacı yoktur diye Allah’a ayırdıklarını da putlarınınkine katıyorlardı. Ama asla putların hissesini Allah’ınkine katmıyorlardı. Fakat o da onları kurtarmaya yetmedi.
 
Gösterilen medyatik gayretler, hayvan sevgisi nameleri, kurbanı sadakaya tahvil oyunları, medyatik zevatın adres gösterme gayretleri Allah’ın işaretlerini silmeye kadir olamayacaktır. Çünkü “Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlamaya muktedirdir.”
 
İslam’da her ibadetin kendine has hikmetleri vardır. Biz bunların bir kısmına vakıf olabiliriz ama Allah onunla vakıf olamadığımız nice hikmetler murat etmiştir. Bu nedenle ibadetlerde aynilik esastır. Zekatı oruca, haccı namaza veya sadakaya tahvil edemediğimiz gibi, kurbanı da sadakaya çeviremeyiz. Onunla Rabbimiz’in neler murat ettiğini bizler bilemeyiz. Son yıllarda bunlar üzerinde köşe kapmaca oynandığı, menfaatleri için özel fetvalar çıkarıldığı, bu sayede birilerinin bir yıllık et ihtiyacı temin edildiği gözlerden kaçmasa gerek. Dünyevileşen insanlarımızın bayramlarda da kapısını çekip tatil köylerinin yolunu tutması, kurban kesmeyi zahmetli görüp paraya tahvil etmesi, tasvip edilebilir bir durum değildir. Sadaka sadaka, kurban da kurbandır. Bu dinin sahibi inanandan ikisini de yerli yerince istemektedir.
 
Hz. Ömer’e hediye edilen bir deve çok asil bir hayvan olduğu için, onu satıp onun parasına başka hayvanlar alarak kesmek istediğini Peygamberimize sorar. Peygamberimiz “Satma ya Ömer, o deveyi bütün asaletiyle Allah’a kurban et” buyurur. Zamanımızda kurban kesmek hala birilerine verilen değerin göstergesi olarak kabul edilmiyor mu? Verilen kıymete göre koç kurban edilirse başka, boğa kurban edilirse başka, deve kurban edilirse daha da başka bir anlam kazanıyor. Bunların sayılarının çokluğu da adına kurban edilenin şahsına ayrı bir değer kazandırıyor.
 
Allah, şanı yüceltilmeye en layık olandır. O’nun adına oğlunu kurban etmeyi göze alan İbrahimler olmak, O’nun için kurban edilen İsmailler olmak, O’nun dinini yüceltmek için cehd eden mücahitler, O’nu birleyen muvahhidler olmak inananlar için ne büyük bir şereftir. Değil malını Allah için, canını vermek onlar için asla zor gelmez. Bunu ancak gerçekten iman edenler bilir. İnananların bu konuda ki fedakarlığını dostları da, düşmanları da bilirler…
 
Namazımız, kurbanımız, yaşamımız ve ölümümüz alemlerin Rabbi olan Allah içindir diyerek İbrahimi bir teslimiyet ile Allah’a teslim olarak, kurbanlarını kesen Müminlere selam olsun diyor, daha nice kurbanlara ve bayramlara erişmek temennilerimizle, sizleri Allah’a emanet ediyoruz.
 
Ayrıca sadaka ve kurbanların, savaş ve afetler nedeniyle, bize kapısı yakın olan ihtiyaç sahiplerinden başlamak kaydıyla tüm insanlığa ulaştırmada hiçbir sakınca yoktur. “Komşusu açken kendisi tok sabahlayan bizden değildir” ilkesi bu milletin hafızalarından henüz silinmemiştir.
 
Kurban için gereken zenginlik ile zekat için gereken zenginlik farklı mıdır? Bir de haccda kesilen kurban ibadeti farklı bir ibadet midir?
 
İslam’da ibadetlerin yerine getirilmesi için değişmez kural, o işi yapmaya gücünün yetmesidir. “Allah kimseyi gücünün yetmediğinden mükellef tutmaz.”(2/286)
 
Tüm mükellefiyetler güç yetme esasına dayanır. Bu nedenle kurban için gereken imkanla zekat için gereken imkan aynı değildir. Zekat için İslam’ın zenginlik saydığı nisaba ulaşmak gerekirken Kurban kesmek için nisaba ulaşan malın olması şart değildir. Kurban kesmeye yetecek mali imkanın olması yeterlidir. Bunun en güzel örneği Peygamberimizdir. O, hiçbir zaman zekat vermemiştir (zekat verecek kadar mala sahip olmamıştır) ama Hicretin 3. yılından itibaren her yıl kurban kesmiştir. Bu nedenle kurban için gereken mali imkana sahip olan kişinin Kurban bayramı günlerinde en ucuzundan da olsa kurban almaya gücü varsa yeterlidir. Bu kimsenin kurban kesmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
 
Zekat ise mal varlığından alınan bir vergi olması nedeniyle malın istenilen seviyeye gelmiş olması gerekir. Bununla birlikte yıl boyunca elde kalmış olup, gelip geçen bir mal olmaması da gereklidir. İslam’ın zekat ve sadakalardaki amacı ihtiyaç sahiplerini çoğaltmak değil muhtaçları azaltmaktır. Bu nedenle zenginliğin varlığını devam ettirecek bir konumda olmasını gözeterek, servetin belli bir seviyede olmasını istemektedir.
 
Hac da kesilen kurbanlara gelince birincisi bu kurban evi taşrada olup hacc mevsimine kadar yani Arafat’a çıkmadan önce umre yapan hacıların orada kestiği kurbandır ki buna şükür kurbanı denir. (2/196) Bir mevsimde hacc ve umreyi yapmaya muvaffak eden Allah’a şükür için kesilir. Kurban kesme imkanı yoksa üç gün haccda yedi gün de evine dönünce toplam on gün oruç tutması gerekir.
 
İkincisi ihramlı iken avlanan hacıların avladığı hayvana denk bir kurban kesmesidir. (5/95) Buna imkan bulamayanlar için de kurbana denk düşecek kadar fakir doyurmak veya oruç tutmaktır.
 
Üçüncüsü de herhangi bir sebeple haccdan engellenen, gidemeyen kimseler orada kesilmek üzere bir kurban gönderir ve o kurban kesilene kadar başını tıraş etmez. (2/196) Hacc-ı kıran’a niyet edenler için Haccda kurban kesmeleri gerekmez. hacının kendi istemesi müstesna olmak kaydıyla. İşte haccın kurbanı bunlardan ibarettir.
 
Bunların hepsinin üzerine şu gerçekte bilinmelidir. Allah Elçisi Muhammed (as) İslami anlamda ilk ve son defa yapmış olduğu Hac ibadetinde (Veda Haccında) kurban edilmek üzere Yüz tane kurbanlık deve getiriyor ve bunların 63 tanesini bizzat kendisi kesiyor. Kalan 37 tanesini de Hz. Ali’yi vekil ederek ona kestiriyor.
 
Örnekse işte örnek görmek isteyenler için!..
 
 
 
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.