SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 1 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Harun GÖRMÜŞ
 
 
 
Makale Tarihi :  01.10.2018
Batıl Toplumdan Ayrılmak
Bâtıl toplum câhiliyedir ve câhiliyeden ayrılmak hak ve bâtılın ayrılmasıdır. İslâm’a göre
sürekli olarak iki toplum bulunur: İslâm toplumu ve câhiliye toplumu. Fakat modern
dünyâda; İslâm toplumu câhiliye toplumu, câhiliye toplumu ise İslâm toplumu olarak
gösteriliyor ve müslümanlar da bunun, kendilerine gösterildiği gibi olduğunu zannediyor.
Sonuçta ise müslümanlardan başka zarar gören olmuyor.
 
Hârûn Görmüş
 
“Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve
eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl” (Müzzemmil 10).
Daha ilk inen âyetlerde “kâfirlerden-müşriklerden ayrılma” emri vardır Kur’ân’da: Nüzûl
sıralamasında 3. sıraya konulan Müzzemmil Sûresi’nin 10. âyeti, müşriklerden ayrılmayı emreder.
Zîrâ onlardan zihnen ve daha sonra da bedenen kopup ayrılmadan İslâm hakkıyla idrâk
edilemeyecek ve yaşanamayacak, nihâyetinde de hayâta hâkim kılınma yoluna giremeyecektir.
İslâm’ı hayâta hâkim kılma yoluna girilememesinin nedeni, müşrik toplumdan ayrıl(a)mamaktır.
Ayrılmayınca hak (İslâm) ile bâtıl karışıyor ve İslâm’ın fikriyatı net olarak ortaya konamıyor.
Günümüzdeki büyük problem budur. Bu nedenle büyük bir kavram karmaşası vardır. İslâm, şirkin
hâkim olduğu yerde hakkıyla takdir edilip de yorumlanamıyor ve yaşanamıyor. Zâten idâreyi
elinde tutan şirk, İslâmî yaşantıya da İslâm’ın gerçek yorumlarına da katlanamadığı için karşı
çıkıyor ve vahyin sesini kesmeye çalışıyor.
 
Bu nedenle Peygamberimiz risâletin daha ilk yıllarında İslâm’ı hakkıyla yaşayabilecekleri Mekke-
dışı bir ortam arıyordu. Bunun için de sahabenin bir kısmını Habeşistan’a göndermişti. Bu, bâtıl
toplumdan bir ayrılış denemesiydi. Habeşistan’da çok iyi ağırlanmalarına rağmen “oturmuş bir
devlet düzeni” vardı orada ve Habeşistan’ı İslâm Devleti yapmak pek de olanaklı değildi. Daha
sonra bâtıl toplumdan ayrılıp bir İslâm alanı bulmak için Taif denendi ama burada da umduğunu
bulamayan Peygamberimize en nihâyetinde Medîne kucak açtı. Hicret ile başlayan ayrılış, devlet
ve cihad ile devâm etti, tebliğ ve dâvetlerle yayıldı. Nihâyet de ayrılınan yerin fethiyle sonuçlanan
bir noktaya gelindi.
 
Demek ki Peygamberimiz daha ilk baştan bêri bâtılın hüküm sürdürdüğü yerde İslâm’ın hem
hakkıyla yaşanamayacağını, hem de zorluklar içinde olunacağını görmüştür ve bunun için
olanaklar aramıştır.
 
İslâm, hak ile bâtılı kaynaştıran değil; hak ile bâtılın arasını “uzlaşmaz bir şekilde” ayıran bir
dindir. Zîrâ hak geldiğinde bâtıl yok olur gider. (İsrâ 81). Hak geldiğinde bâtıl yok olur gider.
Çünkü hakkın gelmesi “her yönüyle gelmesi” demektir. Bâtılın hüküm sürdüğü yerde ise hak, her
yönüyle değil, sâdece ilmî yönüyle geliyor ve uygulamaya bir türlü geçilemiyor. O hâlde
uygulamanın da yapılıp İslâm’ın hakkıyla yaşanacağı ortam önemlidir. Öyle bir ortam yoksa
 
oluşturulmalıdır. Zîrâ bâtıl toplumdan ayrılmadan yâni İslâm toplumu ile câhiliye toplumu
ayrışmadan hak açığa çıkamıyor ve bu yüzden Allah’ın yardımı da gelmiyor. Allah, bâtıl
toplumdan ayrılma gayretini görmek istiyor. Hz. İbrâhim onca mücâdelesine ve getirdiği aklî
delillere rağmen yine de batıl topluma yaranamamış ve tutunamamıştı orada da bâtıl toplumdan
ayrılmak zorunda kalmıştı. Çünkü bırakın ameli, düşüncesine bile katlanılamamıştı ve onu
yakmak istemişlerdi. O da ayrılarak hicrete koyuldu:
 
“Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime duâ ediyorum.
Umulur ki, Rabbime duâ etmekle mutsuz olmayacağım” (Meryem 48).
Tüm peygamberler bâtıl toplumlarından ayrılmışlardır. Bu, bâtıl toplum içinde İslâm’ın-îmânın
hakkıyla yaşanamayacağının delîlidir. Bu Allah’ın ilâhi bir takdiridir ve aynı-zamanda büyük bir
imtihandır da. İslâm bir anlamda “vazgeçmek” anlamına gelir. İşte bu nedenle bâtıl toplumdan
ayrılmak bâtıldan ve onun olanaklarından vazgeçmek anlamına geliyor. Allah bu fedâkârlığı ve
kararlılığı görmek istiyor nîmetini ve yardımını göndermek için. İmtihanı görmek istiyor. Bu
imtihanı geçenler Allah’ın yardımına kavuşurlar ve çok daha iyi durumlara gelirler. Zâten ilk başta
azaptan kurtulurlar ki bir-çok peygamber bâtıl toplumdan ayrılarak aslında onlara gelen azaptan
kurtulmuştur.
 
Bâtıl toplumdan ayrılmak hak ile bâtılın ayrılmasıdır. Hak ile bâtılın ayrılması, hak ile bâtılın
savaşmaya başlaması anlamına gelir. İslâm hak ile bâtılı ayırmakla, İslâm toplumu ile bâtıl
câhiliye toplumunu karşı-karşıya getirir. İslâm toplumu ayrılmakla, tüm bâtıl toplumlardan ve
câhiliyeden ayrılmış olur. Tabi böyle olunca da tüm bâtıl toplumlar ve câhiliye İslâm toplumunun
karşısında olarak onun ortak düşmanı olur.
 
Peygamberimiz bir Mekke müşrikine; “Gel Allah’ın birliğine ve benim O’nun resûlü olduğuma
îman et” dediğinde: Müşrik; “Sen bana diyorsun ki, zamânımızın süper gücü Bizans’a karşı
savaş!. Bu çok zor, kabûl edemem” cevâbını almıştır. Müşrik o dâvetin bâtıl toplumların
tamâmından ayrılmak ve onlarla savaşmak demek olduğunu ânında anlamıştır. Ayrılmanın ne
demek olduğunu ânında idrâk etmiş ve bu ayrılışın ağır bir bedeli olduğunu hemen fark etmiştir ve
“Ben Bizans’a karşı savaşamam” demiştir. Peygamber “îman et ve bâtıl toplumdan ayrıl” diyor, o
“Bizans’la savaşamam” diyor. “Îman etmenin îcâbında bâtıl toplumdan ayrılmak ve Sasani ile,
Bizans’ ile (günümüzde meselâ Amerika-Rusya ile) savaşmak demek” de olabileceğini hemen
idrâk ediyor.
 
Bâtıl toplumdan ayrılmak bir îman göstergesidir ve îmânın sınanmasıdır. Allah’ın sınaması böyle
olur. Allah hak ile bâtılı karşı-karşıya getirerek de sınar müslümanları. Zâten İslâm ve
müslümanlık anlamını bu şekilde bulur. Yoksa kuru-kuruya zihnî tartışmalar yapmak değildir
İslâm dîni. Bâtıl toplumdan ayrılmak, bâtıl toplumla savaşmak demektir ki işte münâfıklara çok zor
gelen bu zorluğu “mü’minler” bunu kolayca göze alabilir. Allah’ın rızâsı ve cennet karşılığında her
türlü bedeli ödemeyi göze alabilirler. Tüm savaşlar bu sınamanın bir parçasıdır. Sınamadan
kaçmak İslâm’dan kaçmak demek olacağından, o kişinin-toplumun artık “Müslüman” diye
anılmasına da gerek kalmaz. Belki onlar sâdece “kültürel müslüman”lardır. Fakat İslâm %100
 
İslâm’dır ve zihnî-kâlbî yönleri olduğu gibi, güzel ve hoş yönleri olduğu gibi, ağır ve zorlu yönleri
de vardır İslâm’ın. İslâm’da bir Kur’ân tilâveti dinlemek de vardır, savaş meydanında olmak da
vardır. Fakat bâtıl toplumdan ayrılmayı göze almak demek, “bâtılla savaşmayı da göze almak”
demektir ki bu savaşı göze alamadıktan sonra kişinin bâtıl toplumdan ayrılmasının da, nerede
olduğunun da bir anlamı kalmaz. Ali Şeriati:
 
“Hak ile bâtılın çarpıştığı savaş alanında olmadıktan sonra; çağının şâhidi, toplumunun
şehidi olmadıktan sonra nerede olursan ol!. İster namaza dur, ister içki sofrasına otur; ne
fark eder!” der.
 
Bâtıl toplum câhiliyedir ve câhiliyeden ayrılmak hak ve bâtılın ayrılmasıdır. İslâm’a göre sürekli
olarak iki toplum bulunur: İslâm toplumu ve câhiliye toplumu. Fakat modern dünyâda; İslâm
toplumu câhiliye toplumu, câhiliye toplumu ise İslâm toplumu olarak gösteriliyor ve müslümanlar
da bunun, kendilerine gösterildiği gibi olduğunu zannediyor. Sonuçta ise müslümanlardan başka
zarar gören olmuyor. İşte bunu tersine çevirmenin yolu, hak ve bâtıl toplumun yâni İslâm ve
câhiliye toplumunun ayrılmasıdır. Bu ayrılış, ilk başta vahiy/sünnet-merkezli bir zihnî-kâlbî ayrılışla
başlayacak, daha sonra da eylemde görülecek bir ayrılışla devâm edecektir. En sonunda da
Dünyâ-çapında hak ve bâtıl olarak açığa çıkmalıdır. Böylece hak ne imiş, bâtıl-câhiliye ne imiş
herkes görsün. 
 
Seyyid Kutub:
 
“Câhiliye sâdece, yaşanmış bir târihi dönem değildir. İnsanın insana kulluğu söz-konusu
olan bütün hayat-sistemleri ve nizamları câhiliyedir. Bugün yeryüzünde egemen olan
bütün hayat-sistemleri ve düzenleri istisnâsız olarak bu kapsamın içindedirler. Beşerin tâbi
olduğu bugünkü sistemlerin tümünde insanlar; düşüncelerini, ilkelerini, ölçülerini,
değerlerini şeriat ve kânunlarını gelenek ve göreneklerini kendileri gibi insanlardan
alıyorlar. Bu durum, her yönüyle câhiliyenin ta kendisidir. Bâzısının bâzısını Allah
(Subhânehu ve Tealâ)’dan başka rabler edinmesiyle, beşerin beşere kulluğu esâsına
dayanan câhiliye... İslâm ise, insanların düşüncelerini, ilkelerini, ölçülerini, değerlerini,
şeriat ve kânunlarını, gelenek ve göreneklerini aldıkları yegâne mercî Allah olduğundan,
beşerin beşere kulluk yapmaktan kurtulduğu biricik sistemdir.
 
İslâm ile câhiliyenin yolun ortasında, daha doğrusu herhangi bir yolda buluşmaları
mümkün değildir. Bu durum İslâm ile her zaman ve her çağdaki câhiliye sistemleri
arasında her zaman geçerli olan bir kuraldır. Bu kural dünkü câhiliye için olduğu gibi, bu-
günkü câhiliye için de, yarınki câhiliye için de geçerlidir. İslâm ile câhiliye arasındaki
uçurum aşılmaz niteliktedir. İkisini bir noktada buluşturmak için bu uçurumun üzerine bir
köprü kurmak imkânsızdır. Bir şeyi paylaşmaları, iletişim kurmaları mümkün değildir.
Aralarında sürekli bir çatışma vardır ve sonuçta uyuşmaları söz-konusu değildir” der.
 
Câhiliyeden hicret etmek yâni onların sisteminden, ölçülerinden, kânun ve yasalarından,
coğrafyasından ayrılıp uzaklaşmak peygamberlerin sünneti ve temel misyonudur ki bu, hak ile
bâtılın mutlakâ ayrılması gerektiğinin bir işâretidir. Hakkın gerçek anlamda açığa çıkması için bu ayrılış, olmazsa-olmazdır. 
 
Ancak ve ancak böyle bir ayrılış ile “hak” apaçık olarak ortaya konacak ve insanlar hak ile bâtılın ne olduğunu çok net bir şekilde görebilecekler ve tercihlerini yapabileceklerdir. Bâtıl toplumdan ayrılmak, “her türlü bâtıldan ayrılmak” anlamına gelir. Bâtıldan ayrılınca da geriye haktan başka bir şey kalmaz. Günümüzde ise neredeyse tüm Dünyâ’yı bâtıl-câhiliye kuşatmıştır.
 
Bu durumda yapılacak şey yine bâtıl toplumdan ayrılmak olacaktır fakat bu ayrılış ilkin zihinlerde
ve kâlplerde başlamalıdır ki şuurlu bir ayrılış olabilsin. Bu ayrılışın samîmiyet derecesi Allah’ın izni
ile “tam bir ayrışma”nın yolunu da açacaktır. Tabi bâtıl toplumdan ayrılmanın bir yolu da, bâtılı
hakka çevirmek yada onu kıyâmete kadar yer-altına itmek, hattâ mezara gömmektir. “Toparlanın
gitmiyoruz” sözünde ifâdesini bulduğu gibi, her zaman hak toplumun uzaklaşması da
gerekmeyebilir ve tam tersine bâtıl uzaklaştırılabilir. 
 
Böylece hak ve bâtıl ayrılmış olur. Hak ve bâtılın ayrılması, hakkın bâtılın üzerine atılıp onu darmadağın etmesi ve artık bâtıl hükümler yerine Allah’ın hükümleriyle hükmedilmesi anlamına da gelir. Eğer bir toplumda bâtıl
hükümler yerine “Hakkın hükümlerinin ikâmesi” mücâdelesi başarılı olup da Hakk ile
hükmediliyorsa, hak ile bâtıl ayrılmış, hak bâtılın beynini darmadağın etmiş ve Allah’ın dîni hayâta
hâkim olmuş demektir.
 
En doğrusunu sâdece Allah bilir.
 
First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.