Günlük beslenmemizde aşağıdaki orana dikkat etmemiz gerekmektedir. Beslenmemizin
%50si Karbonhidrat, %25 Protein, %20 Yağ, %5 Vitamin ve Minerallerden oluşması gerekmektedir. Buna karşılık bizim beslenmemizin neredeyse tamamı karbonhidrat ve yağlardan oluşmaktadır. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da Çeşitli Hastalıklara ve Obeziteye kapı açılmaktadır. Halbuki ilim adamlarının yaptığı çalışmalarda hastalıkların %80’nin kötü beslenmeden kaynaklandığı tespit edilmiştir.
Sabah kahvaltısından itibaren beslenmemize bir göz atarsak:
1- Sabah kahvaltısının en kuvvetli öğün olması gerekirken, bir simit - poğaçayla veya bisküvi ,yanında bir çay veya meşrubatla öğün geçirilmekte… Halbuki bütün günün enerjisini sağlayacak ve bağışıklık sistemimizi güçlendirecek protein, mineral ve vitaminler nerede? Bu yediklerimizden sadece kalori yüklemiş oluruz. Vücudumuzun yapı taşı olan proteinler ve bizi hastalıklara karşı koruyacak olan vitamin-mineraller nerede?
2- Öğle yemeğinde ise abur cuburla öğün geçirmekteyiz. En kolay ulaşabileceğimiz bol yağlı, kızartmalı, şekerli fast food yiyeceklerle günlük tüketmemiz gereken kalorinin birkaç mislini yükleyerek hastalıklara zemin hazırlamaktayız.
3- En hafif öğünümüz olması gereken akşam yemeğinde ve Ramazan ayındaki iftar sofralarında bütün aile bireyleri bir araya gelerek büyük şehrin günlük koşturmacasından sonra geç vakitte yenilen aşırı kalorili yiyecekler de bardağı taşıran son damladır. Halbuki bir Çin atasözünde; “Akşam yemeğini düşmanına yedir” denilmektedir.
GÜNÜMÜZ İNSANININ KÖTÜ BESLENME TARZI VE SONUÇLARI:
Son 50 yıldır beslenme tarzımızı tamamen değiştirdik. Batıdan aldığımız beslenme kültürü hızlı yeme alışkanlığı, raf ömrü uzatılmış ambalajlı hazır gıdalar maalesef bir gıda olmaktan ziyade kimyasal formüller haline dönüşmüştür. En sağlıklı gıdanın taze hazırlanmış geleneksel usullere göre üretilmiş ürünlerden elde edilmesi gerekirken; sağlığımızı bozan her gün adını dahi duymadığımız yeni hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olan ölü gıdaları tüketmekteyiz. Gün geçmiyor ki haberlerde bir hamburgerin 14 yıl bozulmadan durabildiğini, bir yoğurdun aylarca bozulmadan buzdolabında saklanabildiğini, bir yıl bozulmadan duran bisküvinin, buzdolabında dahi 15 günde bozulabilecek şarküteri türü işlenmiş et ürünlerinin dış ortamda aylarca bozulmadan durabildiğini görmekteyiz. Kısaca ölü bir gıdanın bize hiçbir faydası olmayacaktır. Kendimizi bu gıdalarla mahvettiğimiz gibi çevremizi ve çocuklarımızın geleceğini de mahvetmekteyiz. Etrafımızda giderek artan kanser vakaları, şeker, tansiyon, diyaliz, romatizma, alerjen hastalıkları hepimizi tehdit eder durumdadır. Birkaç örnek verecek olursak:
1- Türkiye’de 7,5 Milyon insanımız KRONİK BÖBREK HASTASI ve bunun 70.000’i 5. Derece yani haftada 3 gün diyalize giren ve böbrek nakli bekleyen insanlar.
2- Türkiye’de 7 Milyon insanımız DİYABET HASTASI (şeker).
3- Türkiye’de 18 yaş üstündeki 48 Milyon insanın 18,5 Milyonu HİPERTANSİYON HASTASI.
4- Türkiye’nin yaklaşık %35’i POTANSİYEL KALP HASTASI ayrıca Türkiye’de 3 Milyon KORONER KALP HASTASI var. Ayrıca 35 – 65 yaş arası 12 Milyondan fazla insanımız KALP – DAMAR HASTALIKLARINA yakalanma riski altında.
5- Türkiye’de yaklaşık yılda 25.000 kişi TÜBERKÜLOZA (VEREME) yakalanmaktadır.
6- ROMATOİD ARTRİT (İLTİHAPLI EKLEM ROMATİZMASI): Türkiye’de 500.000’in üzerinde kişiyi etkiliyor.
7- SİROZ: Batı ülkelerinde aşırı alkol tüketiminin de etkisiyle ölüm nedenleri arasında ilk 10 da yer alır.
8- ALERJİK HASTALIKLAR: Çocukluk çağından itibaren insanların yaklaşık %20sinde görülür.
Belli başlı alerjik hastalıklar: Saman nezlesi (Alerjik rinit), Alerjik astım, Egzama, Kurdeşen, Bitki alerjileri, Evcil hayvan alerjisi, Lateks alerjisi, Kozmetik alerjisi, Gıda katkıları alerjisi, İlaç alerjileri, Alerjik konjonktivit (Göz alerjisi), Güneş alerjisi, Küf alerjisi, Toz alerjisi, Sigara dumanı alerjisi, Temizlik maddeleri alerjisi, Deterjan alerjileri, Esans ve Aroma alerjileri, Çimento alerjisi vs kimyasallara karşı alerji çeşitlerini sayabiliriz.
9- KANSER HASTALIKLARI: Türkiye’de her yıl ortalama 175.000 kişiye kanser teşhisi konuyor. Türkiye kanser tedavisine 3 Milyar $, Dünya ise 1 Trilyon $ harcıyor. Kansere bağlı ölüm vakaları her yıl %80 artarak devam etmektedir. 2015 yılında Dünyada en çok ölümün kanserden olacağını Dünya Sağlık Örgütü açıklamaktadır.
10- Kanser hastalıkları içinde en sık görülen ve ölümcül olanı Akciğer – Bronş kanseridir. Diğer kanser türleri ise yutak, bağırsak, mide, rahim, meme, prostat, karaciğer, pankreas, böbrek, mesane,lenf kanseri, cilt kanserleri ve beyin tümörü şeklinde sıralanabilir.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) üzerinde çalışmalar yapan bilim adamları GDO’lu gıdaların kanser riskini %500 arttırdığını tespit etmişlerdir. Kanser uzmanlarının yaptığı araştırmalara göre “Doğru beslenme kanser tedavisinde hayat kurtarıyor”.
11- PSİKOLOJİK HASTALIKLAR: Nüfusumuzun %12si psikolojik rahatsızlıklarla mücadele etmektedir. Psikolojik hastalıkları çeşitlendirecek olursak; depresyon, panik atak, anksiyete (bulantı) bozukluğu, takıntı bozukluğu, sosyal fobi, iki uçlu duygu durum bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, somataform bozukluklar (olmadığı halde pskolojik ağrılar duyulması), şizofreni, epilepsi vs…
Kullanılan ilaçlara bağlı olarak da; Parkinson, Kas spazmı, Hiperaktivite, Alzheimer gibi hastalıklar meydana gelir.
Türkiye’de yaklaşık 700.000 epilepsi hastası bulunmaktadır. Depresyon hastalığına bir örnek verirsek; Türkiye’de antidepresan tüketimi son 9 yılda %160 arttı ve 1 yılda kullanılan ilaç sayısı 37 Milyon kutuya ulaştı. Psikiyatristlerin teşhis koyduğu majör depresyon yaşam boyu %50 intihar riski ile seyretmektedir. Türkiye’de bir psikiyatriste ayda ortalama 600 hasta düşmektedir.
12- ENFEKSİYON HASTALIKLARI: Aşırı antibiyotik tüketimi enfeksiyon hastalıklarını ortadan kaldırmak yerine; antibiyotiğe dirençli bakterilerin artmasına ve enfeksiyon riskini daha da tehlikeli hale getirmektedir. Antibiyotik kullanımında Avrupa’nın en kötüsüyüz. Sağlık Bakanlığı verilerine göre yıllık 440 Milyon kutu ilaç tüketilmekte, bunun 56 Milyonunu antibiyotikler oluşturmaktadır. Türkiye’de hastalıklar haricinde kullanımı yasak olmasına rağmen; hayvan yetiştiriciliğinde aşırı antibiyotik kullanımı sayesinde bunların etini tüketen insanlarda antibiyotik direnci arttığından enfeksiyon hastalıklarına karşı direnç düşmekte ve hastanın tedavisi imkansız hale gelmektedir.
Vakit geçmeden ilaç bağımlılığından kurtulmamız ve asıl önemli olan hastalanmamak için ne yapabileceğimize bakmalıyız. Herkese önce akıl sağlığı sonra da beden sağlığı dilerim...
|