SERTİFİKA MÜRACAATI EĞİTİM AKADEMİSİ MERAK ETTİKLERİNİZ
KURUMSAL

BELGELENDİRME
 
KURULLARIMIZ
 
İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçi 2 Kişi

Bugün 251 Kişi

Toplam Ziyaret 1.210.440  Kişi
 

"Okuyup Öğrenmek , Cehalet akıntısına karşı kürek çekmektir." S.ALIÇ

  KÜLTÜR KÖŞESİ MAKALELERİ 
   
Yazar Ünvanı Araştırmacı-Yazar
Yazar Haydar ÖZTÜRK
 
 
 
Makale Tarihi :  01.03.2023
Gelenek Prangası

İnsanlar, alışık oldukları hayatın devam etmesini ve değişmemesini isterler. Düzen ve istikrardan yana olan insan tabiatı istikrarsızlığa ve  kaosa karşıdır. Bu sebeple, çoğu kere, yapılan bazı değişikliklere karşı çıkar ve geleneklerinde israr ederler. Bu durum onu, muhafazakâr ve gelenekçi olmaya zorlar.

Gelenekçi din söyleminin veya zihniyetin, selefin/ilk üç neslin görüşlerinin kutsallaştırılması, rey düşmanlığı, kelam ve felsefe düşmanlığı, yeniliklere ve yaratıcılığa karşı olma, Arapcılık, kurtuluşa ermişlik iddiası, zahiri ve literal yorum, tevile karşı olma, sanat ve musikiye hoş bakmama, katı ve mutaassıp bir dindarlık; yabancılaşma, dogmatizm, dışlayıcılık ve tekfir etme; farklı görüşlere ve anlayışlara tahammülsüzlük; mutlak doğruluk iddiası gibi temel özellikleri bulunmaktadır.

Müslümanlar, son üç asrını geleneğin baskıcı iktidarlarına maruz kalarak geçirdi. Bugün de, dünyanın her tarafındaki müslüman toplumlar üzerinde, geleneğin ve gelenekçi kadroların baskıcı, otoriter, bağnaz, ufuksuz iktidarları belirleyiciliğini sürdürüyor. Gelenek algısı, müslüman toplumlarda yaşanan yapısal ve derin sorunları görmeyi imkânsızlaştırıyor. Müslüman toplumlarda entelektüel içerik üretiminin durdurulmasıyla birlikte gelenek kurumsallaştırıldı ve zehirleyici bir hale geldi. Yanlış gelenek algısı akıl tutulmasına sebep oldu. Gelenek adına düşüncesizliğin meşrulaştırılmasıyla birlikte müslüman toplumlarda umudun ışıkları söndürüldü.

Geleneğin baskıcı tutumu ve kurumsallaşması sonucu; düşünce edilgenleşti, dünyaya yabancı kalındı, tasavvufi hareketler ana akım haline gelip zehirli sarmaşık gibi kök saldı. Yabancılaştığımız dünyaya ve çağa söyleyebileceğimiz hiçbir şey olamaz. Müslümanların edilgen hale gelişinin köklerinde Osmanlı İmparatorluğu döneminde dini hayatın, büyük ölçüde tasavvufi bir çerçeve içerisinde şekillenmesi yatmaktadır. İmparatorluk, üretken zihinlerin yetişmesi için yeterli şartların oluşmasına müsaade etmedi. Geçmişi tekrar eden gelenekler, fikir üretebilecek kadrolara sahip olamadıkları için, her zaman fikir üreten emperyalist unsurlar tarafından dönüştürülür. Müslümanların zihin dünyaları üzerinde gelenekçiliğin ördüğü bariyerler aşılamadığı için, müslümanların entelektüel özgürlüklerine geçit vermiyor.

Geleneği kurumsallaştırmak müslümanları evrensel zihinden taşralı zihne göçe sürükledi. Bu vahiy, akıl ve bilimden; hurafe, duygu ve taklide yelken açmak anlamına geliyordu. Duygusallıklarla yönetilen toplumlarda akla ihtiyaç duyulmaz, duygusallıklar akli üretkenliği yok eder. Müslümanlar,  geçmişte yaşayan dini ya da politik şöhretleri kutsadıkları için, bugün geçmişin hurafeleri ile hesaplaşılamıyor ki günümüz hurafe ve dini-politik şöhretlerini algılayabilsinler.  Bugün müslüman toplumlarda bütün iktidarlar, iktidarlarını, hamasete ve popülizmlere borçlular. İktidarlar, iktidarlarını sürdürebilmek için, kitlelerin zihinlerini hamasetle uyuturlar. Müslüman toplumlarda uzun vadeli Kur’an merkezli yapısal oluşumlar üzerinde yoğunlaşılmadığından, yönetenler hamasete başvuruyor. Hamaset ise geleceksizlik anlamına geliyor.

Bugün müslümanlar gelecekten ve tarihten dışlanmak tehlikesiyle karşı karşıyalar. Çünkü kutsanmış ve eleştirilemez varsayılan gelenek insanların soru(n)larına cevap veremiyor, hayatı anlamlandırmaya dair paradigma sunamıyor.  Halkı müslüman olan ülkelerde, müslümanların altüst oluşlar, teslimiyetçilikler ve belirsizliklerle ilgili olarak, iktidarlara, islami ilkeler temelinde, uyarı, eleştiri ve önerilerde bulunabilecek düşünürleri yok. Tarihin dikkatini çekebilmek için yeni bir dil, yorum ve söylem gerekiyor. Masal, menkıbe, efsane, hurafe pazarlayarak tarihin dikkatinin çekilemeyeceği bilinmelidir.

Bugün geleneğin anlaşılması noktasında iki hastalıklı yaklaşım vardır. Birincisi yaşadığı tüm krizleri geleneğin sırtına yükleme alışkanlığıdır. İkincisi geleneği statik, sabit bir ilke olarak alıp geçmişte olanla tüm meselelerin çözülebileceğine inanmak fikridir. Gelenek dediğimiz yapı -hatasıyla sevabıyla-, tarih içerisinde yavaş yavaş oluşur, süreklilik kazanır. Gelenek durağan bir yapı değil onu sahiplenen, onunla hemhâl olanlarca sürekli ileriye doğru akan bir nehir gibidir. Dolayısıyla gelenek bir yorumdur. Bugün pranga oluyorsa onu terk etmek dini terk etmekle eş anlamlı olarak değerlendirilmemelidir.

İslamı bütün boyutlarıyla temsil etmeyen bir gelenek ancak bir taşra kültürüdür.  Geçmişe kayıtsız şartsız bağlılık yeni içerik üretimine izin vermez. Gelenekler yenilenmeye engel olmamalıdır. Yeniden yorumlanmayan gelenekler, ancak bir müze malzemesi olabilir. Geleneğe, taklit ve tekrara dayalı kültürler, hayati sorunlarla ilgili olarak derinlikli sorular soramazlar.  Geleneğe kayıtsız şartsız hiç özeleştiri yapma ihtiyacı duymadıkları için geçmişi biriktirmeye, geçmişi harcamaya devam ediyor.

Gelenek prangasından kurtulmak için zihniyetin değişmesi gerekir. Peki zihniyet değişikliği için neler yapılması gerekiyor? Nelere ihtiyaç var? Zihniyet değişikliği için öncelikle farkındalık gereklidir. Zihniyet değişikliği bir değişim ihtiyacının varlığını fark etmekle başlar. İkinci aşama ise istemek ve inanmaktır. Eğer bir değişim için yeterince istekli değilsek ve bu değişimin gerçekleşeceğine yeteri kadar güçlü inanmıyorsak, iç ve dış dirençlerle karşılaştığımızda mevcut alışkanlıklarımıza kolayca geri döneriz.

Zihniyet değişikliği yeni insanlar ister. Genç kuşakların sorgulama faaliyeti içerisinde bulunmaları gereklidir. Genç kuşaklar her tür sıradanlığa ve her tür tekdüzeliğe meydan okuyabilecek bir ahlaki cesarete sahip olmalıdır. Genç kuşaklar nostaljik ve romantik cemaatlerin kendilerini pasif tüketicilere dönüştürmelerine izin vermemelidir.

İnsanları pasif tüketiciler sarmalından kurtarmak için manevi diktatörlükler ile mücadele etmek gerekmektedir. Cemaat liderleri mensuplarının nasıl düşüneceklerine, nasıl algılayacaklarına, nerede nasıl davranacaklarına, nerede ne tür kararlar vereceklerine karar verirler. Böylece manevi bir diktatörlük inşa ederler. Siyasal diktatörlükler eylemde bulunma güç ve irademizi yok ederlerken, manevi diktatörlükler her durumda itaati savunarak çıkarlarını ve saltanatlarını sürdürürler. Günümüzde müslümanlar, siyasal diktatörlüklerden ne kadar çekiyorsa, manevi diktatörlüklerden de bir o kadar çekmektedirler.

Câhilî toplumlar, peygamberlere en çok atalarının yolunu (geleneklerini) terk etmek istememeleri nedeniyle karşı çıkmıştır. Onlar atalarının yolunu gerçek bilginin kaynağı olarak kabul ettikleri için ortaya çıkan her yeni düşünceyi reddetmişlerdir. Gerçek bilginin kaynağını vahiy, akıl ve duyular olarak belirleyen Kur’an, câhilî toplumların bilgi anlayışını sorgulamış ve reddetmiştir.

Toplumların hayatın istikrar kaynağı olarak gördükleri geleneklerini sorgulamadan savunmaları, onların atalarını ve geleneklerini üstün ve dokunulmaz olarak kabul etmelerinin bir sonucudur. Onlar, geleneklerini savunmakla hem siyasal hem de ekonomik açıdan geleceklerini garanti altına almak istemişlerdir. Bu açıdan atalarını takip ve taklitte ısrarcı olmuşlar.

Tüm peygamberlerin şirk ile mücadelelerinde karşılarına çıkan en büyük direnç noktası atalar dini/geleneği olmuştur. Bu geleneğin zincirlerini kırmak için mucizeler gönderilmiş, hak ve hakikat tüm çıplaklığı ile ortaya konulmuştur. Sonuçta insanlık tarihi boyunca vahye dayalı gelenek her daim var olagelmiş ve Allah, tüm insanlara bu geleneği takip etmelerini emretmiştir. Bu noktada Müslümanların dikkat etmesi gereken husus, geçmiş ümmetlerin düştüğü yanlışlara düşmemek ve atalarından gelen tüm dinî geleneklerin doğruluklarını, bilgi kaynaklarımız olan Kur’an, duyular ve akıl ile usulüne uygun olarak test etmektir. Görülen yanlışlıklar karşısında yapılması gereken geleneğin yerine modern şartlara uygun yabancı kültür transferi değil İslâm’ın temel esasları dikkate alınarak geleneğin incelenmesi, yükseliş ve gerileme dönemlerindeki ana etkenlerin tespit edilmesi ve bunlar neticesinde geleneğin ıslah edilmesidir. Bu sayede işlevsizleşen dinî bir gelenek canlanarak toplum üzerindeki olumlu etkisini devam ettirebilir. Bu süreçte Kur’an’ın onlarca ayet ile üzerinde durduğu atalar geleneği ile ilgili mesajlarını her neslin dikkate alması ve onları gündelik hayatlarına taşıması gereklidir.

 

First Page Next Page 1 Previous Page Last Page Sayfa 1 / 1 -- Listelenen Sayfa Sayısı 1
 Prof.Dr.İlahiyatçı
 Hayreddin KARAMAN
 Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durm ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Hüseyin BÜLBÜL
 Dinde Peygamberin Örnekliği ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Harun GÖRMÜŞ
 Bilim ve Din Çatışır Mı? ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Haydar ÖZTÜRK
 Taklit ve Atalar Kültür ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 OSMAN COŞKUN
 Gazze Halkına Gazel Okuyan Müslüman Coğraf ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Muhammed CELİL
 Sözün Bittiği Yer Gazze ...
............................................
 Üni. Öğretim Üyesi
 Dr.Cahit KARAALP
 Davet Yolunda Dikkat Edilecek Hususlar ...
............................................
 Araştırmacı-Yazar
 Abdülaziz KIRANŞAL
 Ramazan ve takva etkisi ...
............................................
 Aile Danışmanı
 Asiye TÜRKAN
 Zulümden yorgun düşen bizler! ...
............................................
 Yönetim Kurulu Başk.
 Selahaddin ALIÇ
 Ramazan ve Duyarlı Müslüman.. ...
............................................
 

Enerji içeceklerinin fazla tüketimi çocuklar için tehlike kaynağı
26.02.2022

Bilim insanlarından "kahve" araştırması: Ömrü uzatıyor
25.02.2022

Nadir görülen genetik bir hastalık: Progeria
23.02.2022

Ölüm anında insan beyninde neler oluyor?
23.02.2022

Antibiyotikler Tedavi Özelliğini Kaybediyor
22.02.2022

Gereksiz Aspirin Mide ve Beyin Kanamsı Nedeni
20.02.2022

Her 100 Kişiden Birinde Çölyak var.
20.02.2022

Çocukları Bekleyen Büyük Tehlike.
19.02.2022

Cilt Kreminde Civa Çıktı.
18.02.2022

Skandal ! Hamburgerde İnsan ve Fare DNA'sı bulundu.
15.02.2022

Tüm Haberler
Mail adresinizi ekleyin yeni faaliyetlerimizden anında haberdar olun.
  Kuruluş 2010 : Selahaddin ALIÇ Copyright © 2010-2021 Hedem Helal Denetim ve Sertifikalandırma Merkezi
Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.